HAYATIN KUTSAL YASALARI
YAŞAM
Yaşam, bize
Yaratan’ın sunduğu bir armağandır. Saygı ve minnetle kabul edip, değerini
bilmeliyiz. Bu farkındalığa erişmeden mutlu olamayız. Tanrı, içimizdeki yüce
varlıktır. Var’lığın en derin düzeyinde, var olan her şeyle, Bir’siniz.
Bir’liğin temelinde ise, “Sevgi” vardır. O’nun sevgisini, ışığını, gerçekliğini
ve güzelliğini, idrak ederseniz, Dünya’nın en mutlu insanı olursunuz. Mutluluk,
huzurlu bir zihnin ürünüdür. Düşüncelerinizi huzura, dengeye, güvenliğe ve
İlahi Rehber’liğe yönlendirirseniz, zihniniz mutluluk üretecektir.
Evrende her
şey sınırsızca mevcuttur. Hayatınızda olmasını istediğiniz her şeyi, herkesi,
her durumu “Evrenin Kataloğundan” seçebilirsiniz. Bolluk ve bereket içinde,
istediğiniz gibi yaşayabilir, kendinize uygun işi, iş ortağını bulabilir, doğru
eşi kendinize çekebilirsiniz. Gerçekleştirmek istediğiniz her şeyi
yapabilirsiniz. Bunları yapabilmek için “İlahi Yasaları” (Hayatın Kuralları-Evrenin
Yasaları) bilmek, “İlahi Sistemin Sınavları”nı başarı ile geçmek gerekiyor. Hastalıkları,
yoksullukları, korkuları, mutsuzlukları ve ilişkilerdeki çatışmaları, İlahi
Yasalara karşı geldiğimiz için yaşıyoruz.
İNANÇ
İnanmak, bir
şeyin varlığını kabul etmektir. İnsanın isteğinin (arzu-dilek-dua-niyet) yerine
gelmesini sağlayan, inancıdır. İnanç, bütün dinlerin gizli öğretisidir. Kişi,
düşündükçe, hissettikçe, inandıkça, zihninin ve bedeninin durumu ile ilgili
koşullar da ona göre gelişir. Bilinciniz, kapıdaki bekçi gibidir. En önemli
işlevi, bilinçaltınızı yanlış etkilerden korumaktır. İyi şansa, “İlahi Yol
Gösterici” ye, inanın. Bir sorununuz olduğunda; mutlaka bir çıkış yolunun, bir
çözümün bulunduğunu, bilin.
Düşünceler,
duygular ve eylemler şartlanmış davranışların ürünüdür. Tutum, bu üçünün
birleşimidir. Kimlik, öğrenilenler sonucu şekillenir, inançları oluşturur.
Çocukken sizi utandıran veya yetersiz hissettiren küçük bir olay, size
inanılmaz travmatik gelmiş olabilir. Bu travmatik deneyimler, kökleşmiş olumsuz
inançlara dönüşebilirler. İnançlarınızın, mantıksız veya sınırlayıcı olduğunu
fark ettiğinizde, değişmeyi seçebilirsiniz. Bunu, olumsuz düşünce ve inançları
temizleyip, yerine olumluları koyarak, yapabilirsiniz.
Çeşitli
türbe, ibadethane gibi kutsal kabul edilen mekânlarda, gerçekleştiğini
duyduğunuz “sağlığa kavuşma”, “duaların kabul olması” gibi durumlar, bilinçaltı
üzerinde faaliyet gösteren, hayal gücü ve kör inanca bağlıdır. Kör inanç
kendini kaybetme, bilinçli inançsa, kendini bulma nedenidir. Bu
temel bir ayrımdır.
Eğer inancımızı,
içi boşaltılmış deyimler, tekrarlanan sözcük kalıpları, mantralar, şekilsel
ritüeller, semboller ile doldurursak, özden uzaklaşır, yobazlaşırız. O zaman
tüm özgürlüğümüz, dolayısıyla yaratıcılığımız elimizden alınır, zihne mahkûm
oluruz. Özgürleşmek, uyanıştır. Uyanmak için, inanç yolunda “Sofuluk” yerine
“Sufiliği” seçin.
KADER
Her duygu ve
düşünce, bilinçaltına gönderilen bir komuttur. Bilinçaltının, “İlahi Sistem”le
bağlantısı vardır. Yaşadığınız her şey, bilinçli veya bilinçsiz, sizin
seçiminizdir. Dünkü seçimleriniz, bu günkü yaşantınız oldu. Bugünkü
seçimleriniz, gelecekteki yaşantınız olacaktır. Kendi hakkınızdaki
düşünceleriniz, kendi gerçeğiniz oluyor. İçinde bulunduğunuz koşulları
yaratıyor. Kaderiniz oluyor. İlahi Sistem, bize kaderimizi değiştirebilme gücünü
vermiştir.
Eğer,
yaşamakta olduğunuz hayat, arzuladığınız hayat değilse, bunun nedeni, farkında
olmadan bilinçaltına gönderdiğiniz yanlış komutlardır. İnsan neyi düşünürse,
hayatına o gelir. Tüm sözlerinize ve düşüncelerinize dikkat edin. Gerçekleşmesini
istemediğiniz şeyleri düşünmeyin, şakasını bile yapmayın. Düşüncelerinizi
değiştirebilirseniz, kaderiniz de değişir.
KORKU
Korku,
canlıları tehlikelerden koruyan, doğal bir duygudur. Gelecekte yaşanabilecek
bir olaydan kaçınmanızı belirten, bir düşüncedir (vesvese). Ancak, var olmayan
bir tehlikeyi hayal etmek ve zihinde büyütmek, sorunlara yol açar. Korkuyu biz
anlamlandırırız. Eğer korktuğumuz şeye bir anlam yüklemezsek, onun hayatımızda
hiçbir olumsuz etkisi olamaz.
Başarısızlığın,
hastalığın, zor ilişkilerin arkasında korku vardır. İnsanlar; gelecekten,
yaşlanmaktan, yoksulluktan, ölümden korkarlar. İçinde bulunduğunuz andan
korkmazsınız.
Karşılaştığımız
sorunlar, bilinçaltımızda düğümlenmiş problemleri çözmemiz için, hayatımıza
girmişlerdir. Bize, ayna görevi yaparlar. Eğer birine öfkelendiyseniz, bilin ki
o sizin bilinçaltınızdaki bir korkunuzu tetiklemiştir. Birisi size yalan
söylediğinde bir düşünün, siz kime ya da kendinize ne yalan söylediniz.
“Çocuğunuz ödevlerini yapmıyorsa, bir düşünün; ben nerede kendi hayat
ödevlerimi erteledim ya da yapmadım?” (Bülent GARDİYANOĞLU).
Korkularınızla
tutunduğunuz hiçbir şey, elinizde kalmaz. Örneğin işinizi kaybetmekten
korkuyorsanız, sonunda işsiz kalırsınız. İyi şeyler düşünürseniz, iyi şeyler
olur. Bazen bir şeyi öyle çok isteriz ki olmaması ihtimali, bizi korkutur. O
zaman korku enerjisi üretiriz ve korktuğumuz başımıza gelir. Bazen de bir şeyi
bir yandan çok isterken, farkında olmadan bilinçaltımızın bunu istememesi,
dileğimizin gerçekleşmesini engeller. Haklı çıkma çabanız varsa, suçlanma
korkunuz vardır. “Bana iftira atan kişiyi, suçlanma korkumdan dolayı, hayatıma
çekmiştim. Geçmişte size iftira atanları da affedin.” (Bülent GARDİYANOĞLU).
Kendimizle
gireceğimiz üç temel yıkıcı diyalog, “Pişmanlık”, Kararsızlık” ve “Korku” dur.
Eğer başarısızlıktan korkuyorsanız, dikkatinizi başarı üzerinde yoğunlaştırın.
Hastalıktan korkuyorsanız, sağlık üzerinde durun. Ölümden korkuyorsanız,
ölümsüz hayatı düşünün. Cesaret, korkuları yönetebilme becerisidir.
EVRENİN ÇEKİM YASASI
Duygu ve
düşüncelerimiz bir enerji oluşturur. Bu enerji de düşündüklerimizi ve
hissettiklerimizi, hayatımıza çeker. Buna “İlahi Çekim Yasası” denir. Bir fikre
ne kadar karşı olursanız, o fikri o kadar güçlendirirsiniz. Bir olaya çok fazla
olumsuz duygu yüklerseniz, hayatınıza benzer olayları çekersiniz.
Düşüncelerinizi; zorluk, yokluk, hastalık, aksilik, terslikler, kötü olaylar ve
kişilere değil, iyi insanlara sağlık, mutluluk, başarı, şans, bolluk ve
berekete yoğunlaştırın. Deneyin, sonucu göreceksiniz.
Bir olay ya
da kişi hakkında, kötü bir düşünce ve duyguya sahipseniz, o duygu size bir olay
ya da kişiyle dönüp geri gelecektir. Bu şekilde, ürettiğiniz enerji
topraklanacaktır. Çünkü her enerji, kaynağına döner. Başınıza gelen bazı
olayların, neden başınıza geldiğini anladığınızda, hayatınızda birçok şey
değişmeye başlayacaktır.
Yaşadığımız
sorunlar birer sınavdır. Sorunlardan dersler alamadıysak, benzer yeni sorunlar,
hayatımıza gelecektir. Geçemediğimiz sınavın dersini, tekrar almak zorunda
kalırız. Karşılaştığımız sorunu çözmeden önce, verilen dersi almak için, önce o
sorunun neden hayatımıza geldiğini anlamalıyız. Haksızlıklara odaklanan
insanlar, haksızlıkla karşılaşırlar. Örneğin; hep haksızlıklarla karşılaştığını
düşünen kişi, işinde yıllarca çabalar, geliri artmaz, terfi alamaz. Ayrıca şuna
dikkat edin; yargılamak, büyüklenmek, övünmek, dedikodu yapmak, hayatınıza
büyük sınavlar çeker.
Size kötü
davranan birisi varsa, bir düşünün, kime veya kendinize nasıl kötü davranarak,
onu hayatınıza çektiniz. Size kötü davranana, yaptıklarının bedeli
ödetilecektir. Fakat beklenti içinde olup, o kişiyi izlemeye devam etmeyin.
Öyle yaparsanız, o sizin üzerinizden topraklanacak, arınıp, dengelenecektir.
AFFETMEK
Hastalıklar,
zihinde başlar, sonra bedende gelişir. Bütün hastalıkların ardında, korku,
öfke, nefret, gücenme, yargılama, kin, suçluluk duyma, gibi negatif duygular
vardır. Olumsuz duyguların neden olduğu stres, vücudun bağışıklık sistemini
çökertmektedir. Negatif duygular, bilinçaltında büyük yaraların açılmasına
neden olmaktadır. Bu yaraların tedavisi, affetmekle mümkündür. Affetmediğiniz
kişileri, ağır yükler olarak, ruhunuzda taşırsınız. O nedenle bağışlamak,
kendinize yaptığınız büyük bir iyiliktir.
Kızgınlığı
veya üzüntüyü, zihninizde saklayan biri olmayın. Bu duygular, sağlığınızı ve
geleceğinizi, olumsuz etkilemeye devam ederler. Geçmişi bırakın, olumsuz
duygulardan arının. Şu anki seçimlerinizle, geleceğinizin sorumluğunu üstlenin.
Ne yaşarsanız yaşayın, geçmişte sizi üzen, kıran, zarar veren herkesi, kendi
iyiliğiniz için, affetmeniz gerekmektedir. Affetmedikçe, affedemeyeceğiniz yeni
insanları, hayatınıza çekersiniz. Affederek, olayları şifalandırır, benzer
haksızlıkların tekrar hayatınıza gelmesini önlersiniz.
Affetmek
(bağışlamak); olayı kabullenip, peşini bırakmak, duygusal bağı kesmek (eterik
bağı koparmak), helalleşmek, demektir. Geçmiş olayların, hayatınızı kontrol
etmesine izin vermeyin. Birini affetmek, ondan hoşlanmak, onunla bir araya
gelmek veya yaptıklarına katlanmaya devam etmek, demek değildir. Onun, affettiğinizi
bilmesi gerekmez. İnsanları, onlardan hoşlanmadan da affedebilirsiniz. Diğer
yandan, affettiğiniz kişilere karşı, hakkınızı aramaktan vazgeçmeyin. Hakkınızı
aramayı, sevgi ve uyum içinde yapın.
Eğer anne ve
babanızı affedemiyorsanız, önceki kuşakların ve İlahi Sistemin enerji desteği
kesilir. Atalarınızı affetmemeniz, çocuklarınızı ve sonraki kuşakları etkiler. Örneğin,
ailenizde erkeklere kızgınlık, kuşaktan kuşağa tekrarlanıyorsa, erkek
enerjisinin akışı duruyor. Bu da ailenin kadınlarının, çoğu işlerde başarısız
olmasına yol açıyor. Özel hayatlarında mutsuz oluyorlar. Bedenin sağ tarafında
bulunan organlarında, hastalıklar ortaya çıkıyor. Babasını affedemeyen erkek, kariyerinde
çok ileri gidemiyor.
Ataların
yaşadıkları deneyimlerin, sonraki kuşakların genlerindeki kayıtlarına “Karma”
denir. Soyumuzun geçmişi, bize güç de verebilir, enerjimizi de alabilir. Eğer
atalarınızdan biri haksızlığa uğramış ve acı çekmişse, bu olay affedilinceye
kadar, sizin ve sizden sonraki kuşakların hayatlarını, aynı yönde olumsuz etkilemeye
devam edecektir. Atalarınıza haksızlık yapan kişiyi de affederek, soyunuzun karmasını
iyileştirebilirsiniz.
Affetmek,
sizin özgür seçiminizdir. Affettiğinizde şifalanırsınız. Olumsuz olayları
zihinden temizlemek, zaman ve sabır ister. Kızdığınız kişiyi anlamaya çalışın,
çünkü anlamak, affetmektir. Kızdığınız kişi, her aklınıza geldiğinde “Seni
affediyorum. Hem senin hem kendim için, huzuru seçiyorum.” deyin. Bu kişiyi,
giderek daha az düşünecek ve sonunda unutacaksınız. Unutmanız, affettiğiniz
anlamına gelir. Bir bakıma affetmek, en büyük intikamdır. En yakınlarınızdan
başlayarak, ilişki kurduğunuz herkesi, özellikle zor deneyim yaşadığınız
kişileri, ölmüş olanlar da dahil, affedin.
KENDİMİZİ
ONAYLAMAK
Kendinize
değer verip, vakit ayırmadan, sevdiklerinize değer verip vakit ayıramazsınız.
Başkalarına yardım etmek istiyorsanız, önce sizin güçlü olmanız gerekiyor.
İlahi Yasalardan birisi de “İçerisi nasılsa, dışarısı da öyledir” demektedir. Kişi,
içini temizlerse, dışında da kirlilik yaratmayı bırakır. Kimseyle rekabete
girmeye ihtiyacınız yok, kendi kendinize yeterlisiniz. Kıskançlık, yetersizlik duygusunun
ürünüdür.
Kendinizi
sık sık yargılamanız ve suçluluk duygusu içine girmeniz, zamanla hastalanmanıza
yol açar. Suçluluk duygusu, hayata dair yanlış bir kavramdır. Hayat sizi
yargılamaz veya cezalandırmaz. Yaratan, yarattıklarına eziyet etmez. Suçluluk
duygusunu, kendinizi yargılamanız ve yanlış inançlarınızla, zihninizde
oluşturursunuz. Yaşadığınız kötü olayların sorumlusunu, dışarıda aramaktan veya
kendinizi bunun için suçlamaktan vazgeçin.
Düşünceleriniz
yaratıcıdır. Mükemmel sağlığı, zenginliği, huzuru, refahı, uyumu ve “İlahi Yol
Gösterici” yi düşünün. Düşüncelerinizin efendisi olduğunuzu bilirseniz,
incinmezsiniz. Duygular, düşünceleri takip eder. Sizi rahatsız edecek, üzecek
bütün düşünceleri reddetme gücünüz var. Bilinçaltınızın derinliklerindeki
“Sınırsız Zekâ” ile uyum içinde olun.“Kurban” olduğunuz yanılsamasından,
“Yaratan” olduğunuz hakikatine, idrak ederek ulaşabilirsiniz.
Kendinizi
olduğunuz gibi onayladığınız (bağışladığınız), sevdiğiniz ve kabul ettiğiniz
zaman, her şey yoluna giriyor. Sağlığınız düzeliyor, daha çok kazanıyorsunuz,
ilişkileriniz daha doyumlu hale geliyor, kendinizi daha iyi ifade etmeye
başlıyorsunuz. “Kendini sevmek”, hiçbir şey için kendinizi eleştirmemekle başlar.
“Söylemek istediğiniz şeyleri; yerinde, zamanında ve biriktirmeden ifade edin.
Bağıran, çok konuşan veya surat asan insanlar, kendilerini ifade etmezler.”
(Metin HARA). Her zaman güçlü görünmek ve herkesi mutlu etmek zorunda
değilsiniz.
Yaşadıklarınızın
olumsuz etkilerinden kurtulmak için “Kendimi ve yaşadığım her şeyi, olduğu gibi
kabul ediyorum” diye düşünün ve zihninizde serbest bırakın. “Ruh, değerini
bilebilmek için, mutlu olmadan önce mutsuzluğu, özgür olmadan önce tutsaklığı,
özgüvenden önce çaresizliği, deneyimler.” Bu durum, İlahi Yasalardan biridir.
(Bülent GARDİYANOĞLU).
“Huzuru
aramayın. Huzuru bulmak için, çeşitli spritüal kitaplar okumak, seminerlere
katılmak ve bu yolda çaba harcamak, bilinçsiz bir direnç yaratır.
Huzursuzluğunuzu tamamen kabullendiğinizde, huzursuzluğunuz huzura
dönüşecektir.” (Eckhart TOLLE).
OLAYLARI
AKIŞINA BIRAKMAK
İlahi
Yasalardan birisi de “Olayları akışına bırakmak” tır. Olanın olmamış
kılınamayacağını, onun zaten olmuş olduğunu bilmek, olanı kabul etmektir. Eğer bu
kabullenme içinde kalırsak, daha az ıstırap çekmiş oluruz. Yaşamın karşımıza
çıkardığı olay ne olursa olsun, onunla yüzleşir, bu yüzleşmenin
getireceklerini görebilirsek, üzüntümüzü daha kolay atlatırız. Olayları akışına
bırakmak, olana içsel direnmeyi bırakmaktır. Hayatın akışına ne kadar
direnirseniz, hayat da size o kadar sert vurur. Hayatı kontrol etmeyin, onunla
dans edin. Sizin hamlenize nasıl cevap veriyor bakın.
Acıya sırt
çevirmeyin, onunla yüzleşin. Onu bütünüyle hissedin ama onun hakkında düşünmeyin.
Zihninizde onunla ilgili bir metin yaratmayın. Tüm dikkatinizi, kişiye veya
olaya değil, o duyguya verin. Zihnin, kurban kimliği yaratmak için, acıyı kullanmasına
izin vermeyin. Kendiniz için üzülmek, başkalarına öykünüzü anlatmak, sizi
ıstıraba saplanmış halde tutacaktır. Yakınmak, olanı kabul etmemektir. Acıyı
tanımlamayın, verdiği hissi yaşayın. Sonunda üzüntünüz, huzura dönüşecektir.
Olumsuz bir
olayla karşılaşıldığında yapılması gereken; yaşananları anlamlandırmak, başka
bir pencereden bakmak ve olayları akışına bırakmaktır. İlahi Yasalardan biri de
“İlahi akışa güvenmek” tir. Öyle olması gerektiği için, öyle olmuştur. İlahi
Sistemin sınavlarından kaçmak, mümkün değildir. Önemli olan, onları başarıyla
geçmektir. İstemeden yaşadığınız olayların sonunu, endişeye düşmeden bekleyin. Bir
problemle karşılaştığınızda, olaydan zihinsel olarak etkilenmeden, dikkatinizi
şimdiki ana çevirirseniz, daha kolay çıkış yolu bulursunuz. Bilinçaltınız
genellikle hiç beklemediğiniz anlarda, türlü biçimlerde sorularınıza yanıt
verir.
Olanı kabul
etmek; yenilgiyi kabul etmek, katlanmak, demek değildir. Çekim Yasasına göre;
yaşadığımız çoğu şeyin sebebi, kendi düşüncelerimizdir. Yaşadıklarımızın
bazıları da karmamızdan gelmektedir. Yaşadığımız bir problemi, hayatımıza nasıl
çektiğimizi bulursak, daha sonra benzer problemleri yaşamayız. Yaşadığınız kötü
olaylar için üzülürseniz, bilinçaltınızı olumsuz kodlamış olursunuz.
Bazen,
sorunun kendisi şifanız olur. Örneğin; Bir iş başvurusunda bulundunuz,
reddedildi. “Demek ki bu olay, yaşayacağım daha güzel bir sürecin habercisi”
diye düşünmelisiniz. Daha sonra, çok ilgisiz gibi görünse de bir bakmışsınız,
hiç ummadığınız bir işe başladınız ve çok daha iyi koşullarda çalışıyorsunuz.
Diğer bir örnek; Bir uçağı kaçırdığınız için, önemli bir randevunuza
geciktiniz. O anda çok üzülebilirsiniz. Oysa bu gecikme, belki de sizi büyük
bir sorundan kurtarmıştır. Atasözümüz “Her işte bir hayır vardır.” der.
ANI YAŞAMAK
Kimimiz geçmişe
takılır, kimimiz de geleceğe odaklanıp, hırs ve tutkularımızla yaşamayı
seçeriz. Bu nedenle, şimdiki yaşamımız, geçmiş ve geleceğin etkisinde geçer.
Zihnimizdeki anılar, geçmişin çok eksik, çoğu zaman hatalı ve yönlendirilmiş
olaylarıdır. Geçmişin aslı ve tümü değildirler. Zihnimizdeki gelecek ise, arzu,
istek ve beklentilerimizin gerçekleşmeyeceği endişeleri ile doludur.
Birçok insan
kafasında sürekli kendisine saldırarak yaşam enerjisini tüketen bir işkenceci
ile yaşar. Sonunda hasta olur. Anda yaşamak, geçmiş ve geleceği bırakıp, şimdide
yaşamak demektir. Rüyadan uyanmak gibidir. Şimdide olunca, uyanır, aydınlanır
ve farkındalıkla yaşarız. “Meditasyon” anı yaşamaktır. Şu anda yaşadıklarımız,
önceden düşüncelerimizle zihnimize ektiklerimizdir.
Zihninizin
gürültüsünden kurtulup, içsel sessizliğinizde asıl doğanıza dönerek,
özgürleşebilirsiniz. Istırabın zamana ihtiyacı vardır, şimdide varlığını
sürdüremez. Şimdide yaşarken, koşulların, yerlerin, insanların sizi mutlu
etmelerini beklemez, beklenti gerçekleşmeyince de ıstırap çekmezsiniz.
Var’lığın derin boyutunda, siz şimdi tam ve bütünsünüz.
Düşünmek,
kendimizle yaptığımız konuşmadır. Düşünceler tekrarlanarak, hayatınızın gerçeği
olur. Düşünceler, anı yaşamayı engeller. Anda kalmadığımız, yani kendimiz
olmadığımız zaman, zihin ortaya çıkar. Düşünceler topluluğuna zihin denir. Zihin
bizi gerçek doğamız olan,“Var” olmaktan koparır. Egosal zihin tarafından
yönetilirken, sürekli bir hafif huzursuzluk, can sıkıntısı ya da sinirlilik
hali içinde olursunuz. Birçok insan bu huzursuzluktan kurtulmak için, bilinçsiz
bir çabayla alkolü, uyuşturucuyu, seksi, yemeği, televizyonu veya alışverişi
kullanır. Bu şekilde elde edilen huzur, kısa süreli ve bağımlılık yapıcı olur.
Sizi gerçekten mutlu edecek şeylerin farkına varın. Tutkularınıza esir olmayın.
Tutkular, sabun köpüğü gibi kısa süreli mutluluklardır.
Gerekmediği
zaman, dikkatinizi geçmiş ve gelecekten çekmeyi alışkanlık haline getirin.
Zihninizden geçen düşüncelerin hepsi sizin olmayabilir. Bir kısmı da
çevrenizdekilerin ve sevgi veya öfke bağı ile bağlı olduğunuz kişilerin,
olabilir. Çünkü insanlar, telepatik yolla da iletişim kurabilirler. Anda
kalamazsanız, başkalarının ruh halleriyle yaşarsınız. O zaman da enerjiniz
düşer. Anda kaldıkça özgürleşirsiniz.
“Anda
kalmak” hiç düşünmemek değil, her ne yapıyorsanız, bunu bilinçli bir şekilde
yapmaktır. Çalışırken sadece çalışın, çay içerken sadece çayın tadına kokusuna
odaklanın, müzik dinlerken sadece melodiyi duyun, uyurken sadece uyuyun, müzik
veya herhangi bir şey dinlemeyin. Yani yaptığınız her şeyi bilincinizle yapın.
Böylelikle, bilinçaltınızı istemediğiniz telkinlere kapalı tutarsınız.
Kıymetini
bilerek yaşadığımız her an, kendi başına bir sanat eseridir. Bir yola
çıktığınızda, en azından gittiğiniz yönü bilmeniz yararlıdır. Varılacak yerden
çok, yolculuğun kendisi güzeldir. Otomobil sürerken, arada bir dikiz aynasına
bakmamız gerekir. Aynaya devamlı bakarsak, bir yere çarparız. Hiç geriye
bakmamak da, yaşadıklarımızdan ders almamak demektir. O zaman da aynı hataları
tekrarlarız. Tedirginliklerimiz yani korkularımız, sorunlarımızın çözümlerini
görmemizi engeller. Bu nedenle, yarınlar için tedbir alın, fakat tedirgin
olmayın. “Önemli olan yaşadığınız stresin büyüklüğünden çok, onu ne kadar
zihninizde tuttuğunuzdur. Ufak bir stres faktörü bile, koca bir ömrü zehir
etmeye yeter.” (Metin HARA).
Zihinden
zamanı ayırın, zihin durur ve siz onu kullanmayı seçmedikçe, öylece kalır.
Zihinle özdeşleşmeniz, zamanın kapanına kısılmanız, anlamına gelir. O zaman
yalnızca bellek ve beklentiyle yaşamaya başlarsınız. Bunlar illüzyondur. Yaşam
şimdidir. Şimdi sizi zihin sınırlarının ötesine götürebilecek tek noktadır.
Şimdi, “İlahi Sınırsız Sonsuz Varlık” alemine tek giriş noktanızdır. Hiçbir şey
şimdinin dışında var olamaz. Zihnimizi ne kadar boşaltabilirsek, o kadar
özümüze döner, hiçliği deneyimleriz. Genetik hafızamızdaki, bilgilere ulaşırız.
Genetik hafızamızda, Dünyaya gelirken unuttuğumuz, İlahi Yasalar kayıtlıdır.
Hatırlanmayı beklemektedirler.
Zaman
tüneline girdiğinizi fark ettiğinizde, hemen yaşadığınız ana dönün.
Zihninizdeki düşünceye teşekkür edin, serbest bırakın gitsin. Beklenti içinde
olmayın. Anı yaşadığınızda, yaratıcılığınız (ilham) devreye girer. İlhamınız
bir şey yapmanızı söylediğinde, tereddüt ve şüphe duymaz, ona güvenirseniz, yol
netleşir. İçinizdeki sonsuz kaynağa güvenin ve içinizdeki rehberi izleyin. İstediğiniz
her şey, size bir süreç içerisinde verilir. Tam farkındalık halindeki insan, gerçek
“Ben”in beden olmadığını açıkça görür. Daha gerçekçi, daha olumlu, daha cesur,
daha huzurlu ve daha mutlu olur.
Zihninizdeki
düşünceleri tarafsızca izleyin, yorum yapmayın. Bunu yapınca zihnin gerisindeki
gerçek benliğe ulaşacaksınız. Düşünce, üzerinizdeki gücünü yitirecektir. Bunu
deneyin, önceleri birkaç saniye yapabileceksiniz. Siz zihin değilsiniz. Zihin
olduğunuza inanırsanız, o sizi ele geçirir ve yönetir. Düşünceyi izlemeye
başladığınızda, arkasında yüksek bir zekâ olduğunu fark edersiniz. O zaman
aydınlanma başlayacaktır. Aydınlanma bütün içinde bir olma, huzur bulma
halidir. Şimdide hiçbir sorun ve hiçbir korku yoktur.
Meditasyon,
tam farkındalık hâlidir. Meditasyon yapmak; anı yaşamak, nefesinizi,
düşüncelerinizi, duygularınızı ve bedeninizi izlemekle gerçekleşir. Şimdi
rahatça oturun. Gözlerinizi kapatın, gevşeyin. Düşüncelerinizi izleyin. Bir
sürü düşünce ve görüntü, zihninizden geçecektir. Şimdi durun, yeni düşüncem ne
olacak diye düşünün. Bir süre yeni bir şey düşünemediğinizi, göreceksiniz
(10-15 saniye). İşte farkındalığı yakaladınız. Soruyu değiştirerek tekrarlayın.
Yeni düşüncemin görüntüsü ne olacak? Yeni düşüncemin kokusu ne olacak? Bu
şekilde bir dakika geçirin. Meditasyon yapmış oldunuz. Anda kalmak için, nefesinizi
müdahale etmeden izleyin. Bu doğal halinizdir. Anda kaldığınızda, zaten beden
alması gerektiği gibi nefes alır. Gülümsemek de mutluluk hissi uyandıran,
sağlığa çok yararlı bir meditasyondur.
“Kendinizinki
de dahil tüm fiziksel formların yok olduğunu hayal edin. Ancak, siz hala
oradasınız. Bu sizin “İlahi Var”lığınızdır. Gerçek olan hiç bir şey ölmemiştir.
Sadece formlar ve illüzyonlar ölmüştür. Bu meditasyona ölmeden önce ölmek
denir. Belli bir içsel bağlantı aşamasına eriştiğinizde, gerçeği hemen
tanırsınız. Eğer bu aşamaya henüz erişmemişseniz, beden farkındalığı
uygulamaları ile gerekli derinleşmeyi sağlayabilirsiniz. Istırabın
kabullenilmesi, ölüme bir yolculuktur. Derin bir acıyla yüzleşirseniz, ölümsüz
olduğunuzu, idrak edersiniz. Sadece ego ölür.” (Eckhart TOLLE).
Yaratıcı,
tüm yaşam formlarının içindeki sonsuz “Bir Yaşam”dır. Sevgi, bu “Bir Yaşam”ın varlığını
kendi içinizde ve tüm yaratılanların içinde, hissetmektir. Gerçek sevgi, Yaratıcı
sevgisidir. Severken şart koşmak veya ayırt etmek ise, Tanrısal değil, “Egosal”
sevgidir.
SAĞLIK
Beden,
hayattaki en önemli varlığımızdır. Ruhun mabedidir. Onu her zaman saf ve temiz
tutmalıyız ki, ruhumuz huzur içinde olsun. Tipi, rengi, cinsiyeti, ölçüleri ne
olursa olsun, vücudumuza sevgi, saygı ve özen göstermeliyiz.
Bütün
hastalıklar, zihinde başlar. Zihninizi, zorluklar, ertelemeler, korkular
üzerine yoğunlaştırırsanız, bedeninizdeki yaşam enerjisinin akışında, güçlükler
ortaya çıkar. Arkasından, psikolojik bozukluklar ve hastalıklar gelir.
Hastalanmamak için, travmalarınızı yaşar yaşamaz, onları bilinçaltından
temizleyip, olumsuz etkiler bırakmasını önleyin.
Zihninizden
geçirdiğiniz öfke, nefret, kin gibi olumsuz düşüncelerin, zehir içmekten farkı
yoktur. Bu olumsuz düşünceler, bilinçaltınıza yerleşirse, hayatınızda her türlü
zorluğa ve hastalığa yol açar. Hastalığı veya size zarar verecek herhangi bir
şeyi düşünmek, aptalcadır. Çünkü bunları bilinçaltında beslemiş, hayat vermiş
olursunuz.
Ruhsal
acılar da fiziksel acılarımız gibi yaşam sigortamızdır. Bir acı yaşadığımızda,
yapmamız gereken, problemin farkına varmak ve çözmektir. Herhangi bir sağlık
sorunu yaşıyorsanız, nedenini zihninin derinliklerinde arayın. Örneğin;
karaciğer sorunları öfkeden, böbrek sorunları eleştirmekten, mide sorunları
stresten, bel ağrıları ağır sorumluluktan, şeker hastalığı hayattan tat
alamamaktan, boğaz problemleri kendini ifade edememekten, miyop göz gelecek
endişesinden, saç dökülmesi maddiyata fazla bağlılıktan, kalp hastalıkları
sevgiyi hissedememekten, kaynaklanıyor. İyileşme süreci, iyileşeceğine
inanmakla başlar. Vücut, iyileşmeyle ilgili inanç olmadığı sürece, hastalıktan
kurtulamaz.
Hasta
olmamak veya hastalıktan kurtulmak için, her şeyin yolunda gittiğine, bilinçaltını
inandırmak gerekir. Eğer hastaysanız, hastalığınızı düşünmemeye dikkat edin,
hastalıktan zamanı geri çekin, ona bir geçmiş veya gelecek vermeyin. Hep anda
kalın. Zihninizi olumsuz duygu ve düşüncelerden arındırın. Sonra neler
olacağını görün. “İçsel farkındalık arttıkça, bedenin yaşlanma süreci yavaşlar,
bağışıklığı güçlenir. Çünkü hastalıklar, siz bedeninizde mevcut değilken içeri
sızar.” (Eckhart TOLLE).
Bebeklerin
ve küçük çocukların hastalanması, onların yaşadığı stres ve duygusal
travmalarla ilgilidir. O nedenle, bebek ve çocuklara sevgi ve güven vermek çok
önemlidir. Yeni doğanların hastalıkları, karmalarıyla da ilgili olabilir. Bu
nedenle, gelecek kuşaklara temiz bir karma bırakmak için, duygusal düğümlerden
arınmak, çok önemlidir.
Sahip olduğumuz
isim ve soy isimler, bizim enerji kodlarımızdır. İsimlerimiz, enerjimizi
yükseltebileceği gibi, aşağı da çekebilirler. İsmin sağlık, karakter ve kader
üzerindeki etkisi büyüktür. Kişi, sıkça talihsizlikler, başarısızlıklar ve
sağlık sorunları yaşıyorsa, ismini değiştirerek veya ikinci bir isim alarak,
kaderini değiştirebilir. İşyerimizin ismi de işlerin iyi gitmesiyle, yakından
ilgilidir. Çocuğumuza, işyerimize, evcil hayvanlarımıza, teknemize isim
verirken, bu konuya dikkat etmeliyiz.
Şifa vermek,
hastanın girdiği yolda, ona yardım etmektir. Yolun sonunda, onun için en iyisi
olacaktır. Şifa vermek, bir gönül işidir. Başka birinin, size şifa vermesini
beklemeyin. Siz doğal halinizle yeterli, değerli ve sevgi olduğunuzu
hatırladığınızda, şifa size gelecektir. Şifa verirken, herhangi bir ritüele
gerek yoktur. Şifa verirken; sufi nefesi alın. Hasta iyileştiğinde, duyacağınız
mutluluğu hissedin. Yerküreden yaşam enerjisini alıp, hastaya gönderdiğinizi
hayal edin.
Genel sağlık
için meditasyon; sessiz, sakin bir yere oturun, gözünüzü kapatın, gevşeyin,
diyaframdan nefes alın. Görevi vücudunuzu korumak olan, çok sayıda küçücük
askerlerin, bedeninize ayak parmaklarınızdan girip, tüm bedeninizdeki hasarlı
hücreleri onararak, başınızdan ve ellerinizin parmak uçlarından çıktığını hayal
edin.
Dışarıdan
gelebilecek negatif enerjiler için meditasyon; sessiz, sakin bir yere oturun,
gözünüzü kapatın, gevşeyin, diyaframdan nefes alın. Büyük bir enerji balonunun
içinde olduğunuzu, sizi tüm negatif enerjilerden koruduğunu imgeleyin.
Hasta olan
bir organınızı iyileştirmek için yapılacak meditasyon; sessiz, sakin bir yere
oturun, gözünüzü kapatın, gevşeyin, diyaframdan nefes alın. Hasta organınızı
gözünüzde canlandırın. Ona sevgi gönderin. Onun da size cevap verdiğini, teşekkür
ettiğini hayal edin.
Yemek
yerken, güzel, şeyler düşünün. Çünkü duygu ve düşünceler, yemek yerken, daha
kolay bilinçaltına kaydedilir. Öfkelenmeyin, sorunları konuşmayın, düşünmeyin.
Yemeğe başlamadan önce, yiyeceğinizin size şifa olmasını dileyerek, bilinçaltınızı
kodlayın. Sağlıklı ve fit olmaya odaklanın. Kilo vermek istiyorsanız,
“Zayıflamak” kelimesini değil, olmak istediğiniz kiloyu düşünün. Çünkü “Zayıf”
sözü, bilinçaltında “Güçsüz”, “Aciz” gibi kelimelerle ifade edilen, olumsuz bir
sembole dönüşüyor. O zaman da korunma direnci, devreye giriyor.
İLİŞKİLER
Başkalarına
yönelik duygu ve düşüncelerinizi, kendiniz için de yaratırsınız. İlişkilerinizde
de bu düşüncelerin sonucunu yaşarsınız. Başkalarıyla ilişkilerde uyumu
yakalamak için, size nasıl davranılmasını istiyorsanız, siz de öyle davranın,
öyle düşünün. İnsanları yargılamayın, eleştirmeyin, suçlamayın. Herkesin hayat
deneyimini özgürce yaşamasına izin verin. “Yaratılan her enerji sahibine geri
döner.” İlahi Yasalardan birisi de budur.
Diğer
insanlara sadece sevgi borçlusunuz. Sevmek; diğer kişinin ilahiliğine, saygılı
olmaktır. “Hayatta sadece sevgiye dönüştürebildikleriniz düzelir. Diğerleri
tekrara düşer. Sevgiye dönüştürdükleriniz şifalanır.” (Bülent GARDİYANOĞLU).
Zihnimizden
arındırmamız gereken düşünceler, çevremizdekiler tarafından bize gösterilir. Karşımızdaki
kişiden aldığımız tepkiler, aslında bizim başkalarına veya kendimize karşı
düşüncelerimizin yansımasıdır. Başkaları tarafından sevilmek istiyorsanız, önce
siz kendinizi sevin. Biriyle mutlu olabilmek için, önce kendinizle mutlu
olmalısınız. “Ben seven ve sevilen bir kişiyim” gibi olumlu bir düşünceyi
benimser ve bunu kendinize sürekli tekrarlarsanız, gerçeğiniz olur. Hayatınıza
sevecen insanlar girer, yaşamınızda olan insanlar, size karşı daha sevecen
olmaya başlarlar. Negatif enerji üreten insanlar ise, çevrenizden uzaklaşırlar.
“Eğer ilişkin kötüye gittiyse, kalbin kırıldıysa, sağlığın bozulduysa, bunun
sorumlusu sensin. Kurban bilincinde kalarak, bunları düzeltemezsin.” (Metin
HARA).
Bir kadında
ya da erkekte hayran olduğunuz özellikleri hayal ederek, doğru eşi kendinize
çekebilirsiniz. Aradığınız eşi nasıl, nerede bulacağınızı merak etmeyin, o
karşınıza çıkacaktır.“İlahi Yol Gösterici” ye güvenin.
İlişkilerinizde,
olgunlaşın, karşınızdaki kişinin sizden farklı olmasına izin verin. Birlikte
yaşadığınız kişileri, hiçbir zaman değiştirmeye çalışmayın. Birbirinize sevgi,
huzur ve iyi niyet yansıtın. Bu titreşimler karşılıklı güven, şefkat ve saygıya
dönüşecektir.
Birlikte
olduğunuz kişiyi garanti görür, ona sahip olduğunuzu düşünürseniz, İlahi
Yasalardan birisine karşı gelmiş olursunuz. Sonunda bir gün terk edilirsiniz.
İlişkinin bir gün bitme ihtimalinin farkındalığı, birlikteliği sonsuz
kılabilir. Birlikteliklerde, her şeyi paylaşmak zorunda değilsiniz, önemli olan
farklılıklara saygı göstermektir.
Evlilik, iki
bireyin yan yana yürüdüğü bir süreçtir. Bireysellikleri öldürmeye başladığınız
zaman, evliliği yıpratmaya başlarsınız. Zamanla ilgi azalır, özen kaybolur, o
hep yanı başında var olana dönüşür, ilişki tükenir. Tüketilmiş ilişkileri
ısrarla sürdürmek de yanlıştır. Bu durumda ayrılmak, doğru seçenektir.
Ayrılıktan sonra, ayrılığın acısını yaşamaya zaman ayırın. Kaçıp saklanmaya
çalışmayın, başaramazsınız. Herkesin evli olmak gibi bir zorunluluğu da yoktur.
Bazıları için yalnız yaşamak, doğru bir tercihtir.
Çocuklar,
malımız değildir. Kendimizden bir tane daha yaratmamız gerekmiyor. Çocuklara
kendi doğrularımızı, neleri yapıp, neleri yapmamalarını telkin etmek yerine,
Evrensel değerleri benimsetmek gerekir. Çocukların, en fazla sevgi ve güven
ortamına ihtiyacı vardır. Çocuklarınızı iyi yetiştirmek istiyorsanız; koşulsuz
sevin ve özgürce hayatı deneyimlemesine izin verin.
Kimseyi
kurtarmaya veya kimse tarafından kurtarılmaya ihtiyacınız yoktur. Herkes
kendisinden sorumlu, herkesin çaresi kendi içindedir. Ne kimsenin başına
gelenlerden sorumlusunuz, ne de sizin başınıza gelenlerden bir başkası
sorumludur. Bütün bunlarla birlikte, güçsüz görünmemek adına abartılı güçlü
görünmek, yardım istememek de yanlıştır. Gerçek güç, güçsüz yanlarımızı
kabullenip, bunlarla baş etmenin yollarını bulmaktır. Kurtarıcılığı değil, yol
arkadaşlığını seçin. “Kendini ve başkalarını kötülemekten vazgeç. Herkes senin
oyun arkadaşın, onlar senin verdiğin rolleri oynuyorlar.” (Bülent
GARDİYANOĞLU).
Dünyada zor
insanlar da vardır. Bazıları kavgacı, huysuz, geçimsiz, acımasız, duyarsız
olabilirler. Böyle bir insanla karşılaşırsanız, aynı şekilde karşılık vermeyin.
Onların da içinde bir “İlahi Işık” var. Onları anlamalı, affetmelidir. Zor
insanlara, onlardan gelen olumsuzluklara göre, aynı şekilde tepki verirseniz,
onlardaki negatifliği üzerinize çeker, zamanla mutsuz ve hasta olursunuz.
İyilikle karşılık verirseniz, kendinize bir koruma kalkanı yaratırsınız. Sizi
rahatsız eden kişiye “Huzur içinde ol.” deme özgürlüğünüz var. Birisi
tarafından incitildiyseniz, konuyu kafanızda büyütüp, beslemek yerine,
kendisine incinen duygularınızdan bahsedin, onun özür dilemesine fırsat verin.
İlişkiye
girdiğimiz zor insanları, hasta olarak görmeli, onlara kızmamalıyız. Hiç
hastaya kızılır mı? Negatif insanlar, sonunda kendilerini hasta ederler. Hastanın,
kendine yaptığının sorumluluğunu üstlenmesi, sabır ve şefkatle beklenmelidir.
Onlara ancak şifa dilenmelidir.
Birisi size
incitici bir şey söylediğinde; Hemen saldırmak, savunmak veya içinize kapanmak
gibi bilinçsiz tepki vermek yerine, hiçbir direnç göstermeyin. Bırakın o sözler
orada kimse yokmuş gibi, içinizden geçip gitsin. Bu, orada incinecek birinin
bulunmaması gibidir. Bu, bağışlamadır. Bu şekilde incinmez hale gelirsiniz.
Artık bu insan, içsel halinizi kontrol edemez hale gelir.
Aileniz,
arkadaşlarınız ve çevrenizden mutlaka bir şeyler öğrendiniz. Öğrendikleriniz
içinde acı tecrübeler de vardır. Bu değerli deneyimleriniz için, onlara ancak
teşekkür borçlusunuz. Kötüyü oynayan kişi, aslında Yaratıcının gönderdiği,
gelişimimize yardım eden, bir öğretmendir. En çok kızılanlar, zor derslerin
öğretmenleridir. “Düşmanın sahip olduğu öfke, aslında onun en büyük düşmanıdır.
Sakın onunla savaşa girme.” (Metin HARA). “Eğer birisine kızdıysanız, durun
şöyle deyin; şu an sevgide kalmayı seçiyorum. Ben sevgiyim. İçinizden taşan
sevgi, tüm Evrene yayılacaktır. Sevgi duygusuyla çevrenizdekilerin
titreşimlerinin değişip, şifalandıklarını hayretle göreceksiniz.” (Bülent
GARDİYANOĞLU).
Başkalarının
söylediği ve yaptığı şeyler, siz izin vermediğiniz sürece sizi kızdıramaz,
rahatsız edemez, üzemez. Hiç kimsenin, hiçbir şeyin, sizi iç huzurunuzdan ve
sağlığınızdan uzaklaştırmasına izin vermeyin. Kimseyi kıskanmayın.
Kıskanırsanız, enerjiniz o kişiye akar. Hayatınızdaki güzellikler, bereket
sizde eksilmeye, kıskandığınız kişide artmaya başlar.
Başkalarının,
sizin adınıza düşünmesine, karar vermesine izin vermeyin. İnsanların sizden
yararlanmasına, sinir krizleri, ağlama nöbetleri gibi duygusal krizleri
kullanarak, amaçlarına ulaşmalarına izin vermeyin. Böyle yapan insanlar, sizi
köleleri haline getirmeye çalışan diktatörlerdir. Teslim olmayı reddedin. Kararlı
ama kibar olun. Onların sahipleniciliğine ve bencilliğine katkıda bulunmayın.
“Herkes hem kendi alanını korumak, hem de başkalarınınkini ihlal etmemeye özen
göstermek zorundadır. Mutlu barışçıl, kaliteli ve sağlıklı ilişkiler, ancak
enerji alanlarına duyulan saygı ile yaratılır ve yürütülür.” (Metin HARA).
Fedakârlık
ile yardımseverlik farklı kavramlardır. Fedakâr insanlar, iyi insanlar
değillerdir. Çünkü yaptıkları iyiliklerle, sinsice işleyen duygusal bir ticaret
yaratırlar. Karşı tarafı, istemleri dışında, kendilerine borçlandırırlar.
“Fedakârlık sevgi dilenciliğidir.” (Metin HARA). Fedakârlar, İlahi Sistemin “Enerji
Alanlarının Dokunulmazlığı Yasası”nı ihlal ettikleri için, sonunda ya terk
edilirler ya da hastalanırlar. Fedakârlık yapmanın altında, dışlanma korkusu
yatar.
“Eğer acı
çeken birine, bunun kendi seçimi olduğunu söylerseniz, onun zihinle özdeşleşme
halini, daha da güçlendirirsiniz. Ona, düşüncelerinin ardındaki gözlemleyen
olması gerektiğini söyleyin. Zihinle özdeşleşme hali, bir delilik biçimidir.
Çoğu insan, çeşitli derecelerde bu hastalığı çekmektedir. Bu insanlara
kızamayız, hiç hastaya kızılır mı? Şefkat duymak, bu kişilere karşı en doğru
davranıştır.” (Eckhart TOLLE).
BAŞARI
Başarı,
içinizdeki yaratıcı güç ile gelir. Önce hayal edin, sonra harekete geçin. Size
gelen ilhama göre, planlarınızı uygulamaya başlayın. Başarılı olmak için
yapmanız gereken, bilinçaltının düşündüğünüzü kabul etmesini sağlamaktır. Siz
fikrinizin doğruluğuna inanın, bilinçaltınız gerisini halledecektir. Geleneksel
yöntemlerden bağımsız düşünün ve plan yapın. Başarı için tek bir plana
saplanmayın. Her zaman bir B bir de C planınız olsun.
Başarı için
elinizden geleni yaptıktan sonra, endişe üretmeyin, olayları akışına bırakın.
Zihninizi, ayrıntılara takılmadan, en iyiye yönelik beklentilerle meşgul edin.
Böylece en mükemmel sonucu alacaksınız. Mutlu sonu hayal edin, o duyguyu
yaşayın. İlahi Sistem, isteklerinizi gerçekleştirecektir. İlahi Yasalardan
birisi de budur.
Küçüklüğünüzde
size sıkça “Senden adam olmaz”, “Yapamazsın”, “Başaramazsın” denmiş olabilir. Başarılı
olma yolunda, kendinizi hırpalamaktan vazgeçin. Kendinizi kimseye kanıtlamak
zorunda değilsiniz. Şöyle düşünün “Doğal halimle başarılıyım”. Hata yapma
korkusu içinde olanlar, başkalarını yargılarlar, açığını ararlar,
mükemmeliyetçidirler. Bu halleri, onları çok yorar.
“Başarılı
olmak korkusu” oldukça yaygındır. Başarının hayatımızı değiştireceğinden
korkarız. Başarısızlık, bir son değildir. Sadece, yolunuzda yanlış bir adım
attığınızın işaretidir. Başarısızlık durumlarında, “zor zamanların geçici
olduğunu” hatırlamak iyi gelir. Asıl düşman, “Başarısızlık korkusu” dur. Yanlış
karar vermekten korkmayın, korktukça daha fazla yanlış yaparsınız. Başarısızlık
korkusunu zihninizden temizlediğinizde, hayatınıza mucizeler girmeye başlar.
Zihnimize
işlenmiş başarısızlık korkularını (niyet karşıtları), kolay fark edemeyiz.
Bunlardan bazıları:
- Bu
imkânsız; zihninizde yapabilecekleriniz ve yapamayacaklarınızı sınıflandırarak,
kendinizi bir işe başlamadan sınırlandırırsınız.
- Yeterince
iyi değilim; bir işe başlarken, içinizde bir ses bunu söyler durur. Bu,
otomobil sürerken bir ayağınız gazdayken, bir ayağınızın frende olması gibidir.
- Zaten işe
yaramayacak; umutsuz olarak, bir işe başlamak veya hiç başlamamak, en yaygın
niyet karşıtlarındandır.
- Tek bir
çözüm yolu var; “ama” ile başlayan tümceler kuruyorsanız, alternatif çözüm
yollarını kendinize kapatıyorsunuz demektir.
- Reddedilmek
istemiyorum; planlarınızın engellenmesini, yalnızca siz seçebilirsiniz.
- Ben
sıradan biriyim; bu duygu, hayatınızda doğru kararlar verme sorumluluğundan,
kaçmaya yol açar. Başarısızlıklarınız için, birilerini veya bir şeyleri
suçlarsınız.
Bir
sorununuz olduğunda; mutlaka bir çözümü olduğunu bilin. Bu sorunun
ayrıntılarına takılmadan, mutlu bir sonla bittiği hissini, yaşayın. Geçmişte
yaşadığınız bir sorun çözümlendiğinde, ne kadar mutlu olduğunuzu hatırlayın.
Her başarılı sonuç, bilinçaltınıza olumlu bir kayıt ekler. Bu kayıtlar da
kendinize güveninizi arttırıp, sizi korku ve endişelerden uzaklaştırır.
Başarılı biten her işin sonunda, kendinizi takdir edin, şükredin. Unutmayın,
başarı bir sonuç değil, tercihtir.
İŞ VE PARA
Huzurlu,
mutlu, keyifli olduğunuzda ve sevdiğiniz işi yaptığınızda başarılı olursunuz.
Para da size gelir. Yapmayı sevdiğiniz işi bulun ve sonra o işi yapın. Ne iş
yapacağınızı bilmiyorsanız, bilinçaltınızdan (İlahi Sistem) yol gösterilmesini
isteyin. İlahi Sistemin, yol göstereceğine inanırsanız, yol gösterilecektir.
Para; bir
sembol, bir enerji, bir değiş-tokuş aracıdır. Parayı siz birilerine verirsiniz,
başkalarından da size gelir. İlahi Sistemin kaynakları sınırsızdır. Paranın
akışı, denizin dalgaları gibidir. Suların çekildikten sonra, yeniden
kabaracağını bildiğiniz gibi, parayı harcadıktan sonra, tekrar kazanacağınızdan
da emin olun.
Parayı bir
sevgili gibi düşünün. Peşinden çok koşarsanız, kaçar. Para, onu kıskanarak
sahipleneni değil, özgürce seveni sever. Parayı “pis”, “el kiri”, zenginliğin,
kötü bir şey olduğunu düşünürseniz, paranın size akışına karşı, güçlü bir
direnç oluşturursunuz. Kendi bereketinizi engellersiniz.
Parayı,
sevgiyle alıp, verin. Harcarken öfkeyle harcıyorsanız, para size geri dönmez.
Faturalarınızı ve kredi kartı ekstrelerinizi sevin, çünkü onlar, ödeme gücünüzü
gösteriyorlar. Düşüncelerinizi borçlarınıza değil, para kazanmaya odaklayın.
Sadece idare
edecek kadar para istemeyin. Durumu idare etmek, başarı değildir. Zenginlik
duygusu, zenginliği çeker. Siz güzel bir yaşam sürmek, bolluk ve bereket içinde
yaşamak için hayattasınız.
İlahi
Yasalardan birisi de “Enerjinin akışına izin vermek” tir. Para, eşya, emek,
bilgi, eser, enerjidir. O nedenle, bunları kimseden karşılıksız almayın, aldığınızın
karşılığında, bir şey verin. Böylelikle, enerjinin akışına izin vermiş
olursunuz. Aksi halde, hayatınıza dengesizlik, huzursuzluk, zorluk, hastalık ve
bereketsizlik çekersiniz.
Dengeli
olarak, para enerjisinin akışına izin verin. Cimri olmayın. Parayı putlaştırıp,
hayattaki tek amacınız haline getirmeyin. Zenginlik, tek başına sizi mutlu
etmez. Kendinizi sadece sahip olduğunuz mal, para ve makamla tanımlamıyorsanız,
onlar olmadan da yaşayabiliyorsanız, sorun yok. Zenginlik tek başına, bolluk
bereket anlamına gelmez. Ama bolluk ve bereket, zenginliği de kapsar. Bolluk
duygusuna sahip olursak, zenginliğin hemen orda olduğunu anlarız. Bilinçaltınızı,
bolluk, bereket, sağlık ve huzur duygularına kodlayın. Son olarak şunu bilin,
“yoksulluk bir zihin hastalığı” dır.
ŞÜKRETMEK
Şükretmek,
“İyi ki var” demektir. Sahip olunanların farkında olmaktır. Hayatımızda olan
insanlara, mallara ve olaylara odaklanmamızı sağlar. İçinde kendimizin de
bulunduğu, “Bütün”e ve “Bir”liğe minnetin ifadesidir. İlahi Sistemin bize
sunduğu armağanları, kabul ve takdir etmektir. Şükran duymak, Yaratıcı ile
iletişim içinde olmanın farkındalığıdır. Şükretmek, İlahi Yasalardan birini
yerine getirmektir.
Şükretmek,
huzur ve kişisel gelişim sağlar. Huzursuz ve beklenti içindeki zihnin, şefkatli
olabilmesi mümkün değildir. Çünkü streslidir, çatışmacıdır, empati kuramaz. Bu
tür zihinler, değişim ve gelişime direnç gösterirler. Yaşam enerjisini boşa
harcarlar.
Şükretmek,
Varoluş’u doğru algılamanın yolunu açar. Şükür, gelişimimiz için, önemli bir
araçtır. Zihnin onarılmasını, arındırılmasını sağlar. Şükretmek, bilinçaltına
“Her şey yolunda” mesajı verir. Yaşamlarını sürekli şükrederek geçirenler,
bilinçaltlarını olumsuz telkinlerden korurlar.
Hayatımızda
olanlardan duyduğumuz memnuniyeti, şükrederek hatırlarız. Değer bildikçe,
Yaratıcı size değer vereceğiniz, daha çok şey verir. Şükrettikçe hayatınıza,
sağlık, huzur, mutluluk, güzellik, bolluk ve bereketin geldiğini göreceksiniz.
Eğer
şükretmeyi ihmal edersek, hedefimizi ve yaşam amacımızı kaybederiz. Büyük bir
ahenkle çalışan İlah Sisteme, sevgiyle uyum sağlamalı, sistemin bir parçası olduğumuz
için, şükretmeliyiz. Şükretmek, dış koşullara bağlı olmayan bir seçimdir. Güne
şükürle başlayıp, şükürle bitirmeli, her zaman ve her şey için, şükretmeliyiz.
Gerçek ibadet, karşılık gözetmeksizin, Yaratıcı’ ya şükredebilmektir.
DUA
Dua etmek;
istemek, niyet etmek, dilek dilemek demektir. İlahi Yasalara uygun dilenen her
dilek, gerçekleşir. Bir dilekte bulunuyorken, istediğinizin gerçekleşmiş
olduğu, duygusunu yaşayın. Sonra, o duyguyu bırakın gitsin. “İlahi Yol
Gösterici” ye güvenin. Yolun size gösterileceğini bilin. Bir isteğiniz için
niyetlendikten sonra, nasıl kısmına ve ayrıntılara karışmayın. İlahi Yasalardan
biri de “İlahi Yol Gösterici” nin işine karışmamaktır. Dileğinizin karşılığı,
beklediğiniz gibi gelmeyebilir. İlahi Sistemin karşınıza çıkardığı olaylara,
insanlara, araçlara dikkat edin, fırsatları değerlendirin.
Birinin
mutlu, huzurlu olmasını istemek duadır. Ama yalnızca “Benimle mutlu olmalı”
derseniz, o artık dua olmaktan çıkar, içinde gerilim taşıyan bir tutkuya
dönüşür. Sevgi, sahiplenme ile karıştırılmış olur. Dua, tüm Varoluş içindir.
Şiddetli arzu ya da ihtiras ise, kişisel ve zihinseldir. Bu ayrımı, iyi fark
etmek gerekir. Kendimizle beraber herkesin yararına olan dilekler, daha çabuk
gerçekleşir. Her niyetinizde “Kolaylık ve sağlık” kelimeleri mutlaka bulunsun,
yararını göreceksiniz.
Büyü de bir
çeşit duadır. Şifa çalışmaları ve şükretmek de bir çeşit büyüdür. Büyüler,
herkesin yararına olmalı, kimsenin hayatına müdahale edilmemelidir.
Diğer
yandan, bedduadan uzak durmak gerekir. Çünkü kötülük yapanla, kötülük dileyen,
aynı negatif enerjiyi üretir. Üretilen her enerji, tüm Varoluşu ve
tanımadığımız birçok kişiyi de etkiledikten sonra, sahibine geri döner.
EMEKLİLİK,
YAŞLILIK VE ÖLÜM
Emeklilik,
yeni bir başlangıç olabilir. Çevrenizin, size yaşlanma ve işe yaramazlık ile
ilgili sunumlar yapmasına, izin vermeyin. Sabır, kibarlık, sevgi, keyif,
mutluluk, anlayış ve bilgelik, asla yaşlanmayan niteliklerdir. Bunları işleyip,
ifade ederseniz, zihinsel ve bedensel olarak genç kalırsınız.
Eğer emekli
iseniz, İlahi Yasalar, bilinçaltının mucizeleri ile ilgilenin. Yeni konular
üzerinde çalışın, yeni fikirler keşfedin. Ruhunuzun, zamansız, yaşsız ve sonsuz
olduğunu bilin. Unutmayın, siz sonu olmayan, sınırsız bir hayatın çocuğusunuz.
Birçok kişi,
yaşlanma adını verdikleri, sondan korkarlar. Bu onların hayattan korktukları
anlamına gelir. Oysa hayat sonsuzdur. Yıpranmalardan tek başına yıllar sorumlu
değildir. Zihnimiz ve bedenimiz üzerinde, yaşlandırıcı etkisi olan şey, zamanın
kendisinden çok, ona dair duyduğumuz korkudur.
Yaşlanma
dediğimiz değişimi, memnuniyetle karşılamamız gerekir. İnsan hayatının her
aşaması, sonu olmayan yolda bir adımdır. Yaş, yılların uçup gitmesi değil,
bilgeliğin şafağıdır. Bilgelik; bilinçaltındaki büyük manevi güçlerin farkına
varmak ve mutlu bir yaşam sürmek için, bu güçleri nasıl kullanacağını
bilmektir. Bütün vücudunuzda bilinçaltınızın mucizevi iyileştirici ve
yenileyici gücünü hissedin. İlham aldığınızı, desteklendiğinizi,
yenilendiğinizi ve manevi olarak şarj edildiğinizi bilin ve hissedin.
“Yaşlandım” yerine “İlahi hayatta bilgeleştim” deyin.
“Bunun için
çok yaşlıyım” diyerek hiçbir fırsatı kaçırmayın. Bu düşünce, zihinsel ölümü
getirir. Eğer işinizin bittiğine inanırsanız, bilinçaltınız bu inancı kabul
edip, uygulamaya geçirecektir. Bu yüzden, bazı insanlar otuz yaşındayken
yaşlıyken, bazıları sekseninde genç kalır. Eğer sürekli, güzel, iyi şeyler
düşünürseniz, ruhsal açıdan genç kalırsınız. Kendimize hedefler koyup,gerçekleştirmek
için çalışmazsak, bilinçaltımız sorunlar üretip, onlarla oyalanır.
Aydınlanma
yolunda yürürken, ölümün yükü azalır. Ölümün yükü azaldıkça, yaşamın değeri
artar. Ölüm, oturduğumuz ev eskidiğinde, yeni bir eve taşınmak gibidir. Büyük
düşünür Mevlana, ölüm gününü bir başka yaşama doğuş günü olarak, kabul
etmiştir. “Ölüm günüm, düğün günümdür” dediği için, ölüm yıldönümünü
(17.12.1273) anma törenlerine, düğün veya vuslat günü anlamına gelen “Şeb-i
Arûs” denilmektedir.
İnsanların
ölüm dediği şey, başka bir yaşam boyutuna, olan yolculuktur. “Eğer ölüm korkusu
mevcutsa, bu yaşamla ilgili doldurulmamış boşluklar var demektir. Dolu dolu
yaşayın. Ölüm, büyük bir rahatlamadır. Tam ve yoğun yaşayıp yorulduktan sonra,
ölüm bir dost gibi gelecektir. Tüm günün yorgunluğundan sonra, nasıl güzel bir uyku
çekiyorsanız, ölüm de öyle gelecektir. Üzüntünüzü kutlamaya çevirebildiğiniz
zaman, ölümünüzü de yeniden doğuşa çevirebilme yetisine sahip olacaksınız. Ölüm
geldiği zaman bunu kutlayabilir, mutlulukla ayrılabilirsiniz. Bunu deneyin,
kaybedecek bir şeyiniz yok.” (OSHO).
“Ölüm
geldiğinde, muhteşem bir şeyden sadece birkaç adım uzakta olduğunuzu bilin. Bu
durumda mutlu olmazsınız ama korku ve acı, çok derin bir yerden gelen iç huzuru
ve dinginliğe dönüşecektir. Bu duygu, Yaratan’ın tüm anlayışları aşan huzurudur.
Bu huzurla birlikte, ölümsüz olduğunuzun idraki gelir. Bu his, zihin düzeyinde
değil, Var’lığınızın derinliklerinden çıkan bir idraktir. Herhangi bir kanıta
ihtiyaç duymadan mutlak şekilde emin olmaktır.” (Eckhart TOLLE).
Cennet,
gidilecek bir yerden çok, olunacak bir durumdur.
OLUMLAMA
YAPMAK
Olumlama
yapmak (Afirmasyon); bilinçaltını olumlu (pozitif) düşüncelerle kodlamaktır.
Bir anlamda dua etmektir. Olumlama yapmak, bilinçaltının travmalardan
arınmasını sağlar. Bir şeyin varlığını reddetseniz bile, aslında reddettiğiniz
şeyin varlığını, beyan etmiş olursunuz. Bir olumlu düşünceyi tekrarlamak, o
şeyin var olduğunun kabul edildiği, zihin haline götürür. Olumlama yaptığınız
her konuda, dileklerinizin gerçekleştiğini görürsünüz.
Dileklerinizin
gerçekleşmemesindeki neden, güven eksikliği ve çok fazla çabadır. Çok fazla
zihinsel çaba; endişe ve korku oluşturarak, istenenin tersini, ortaya çıkarır.
Rahatlık işi çözer.Olumlama yaparken, sufi nefesi almak, etkiyi arttır. Bu
öğretinin doğruluğunu; çok önem vermediğiniz, aklınıza sık gelmeyecek bir konu
seçip, deneyebilirsiniz.
İsteklerinizin
gerçekleşmesine zaman verin. Bir dilekte bulunur da çok geçmeden,
gerçekleşmediğini düşünmeye başlarsanız, isteğinizin olmadığına odaklandığınız
için, arzunuz gerçekleşmeyecektir.O konuyu hiç aklınıza getirmeden, beklerseniz,
İlahi Sistem, bir olaylar zinciri hazırlar, isteğinizi çeşitli vasıtalarla
yerine getirir. Örneğin; "Giderek daha çok parayı, bolluk ve bereketi
seçiyorum." diye düşündünüz (niyetlendiniz), eğer 3 gün sonra “Param yok”
derseniz, “Yok”luğa odaklanıp, hayatınıza yokluğu çekersiniz.
Olumlamalarınızı
bilinçaltına telkin etmenin bir yolu da yazıp, görebileceğiniz yerlere asmaktır.
Çünkü bilinçaltı, bilincin dikkat etmediği şeylere dikkat eder. Örneğin bir ortamda
bilinciniz oradaki insanlara, konuşmalara odaklanırsa, bilinçaltınız kokulara,
görüntülere odaklanır. Bilinçaltı, bilincin fark etmediği şeyleri fark eder.
Duygular,
sözcükler ve düşüncelerden güçlüdür. Olmasını istediğiniz şeyleri, olmuş gibi
hayal edin, isteğinize kavuşmuş olmanın mutluluğunu hissedin. Sonra o konuyu
serbest bırakın, unutun gitsin. Bu teknik, çok etkili ve eski bir dua
yöntemidir.
Olumlama
yapmanın en iyi zamanı, uyumadan hemen önce ve uyandıktan hemen sonrasıdır.
Uyku halindeyken, bilinç büyük ölçüde geri çekilir. Bilinçaltı ise hiç uyumaz,
her zaman görev başındadır. Bilinçaltını kodlamak için en uygun zaman, uykudan
hemen öncesi ve sonrasıdır. Yatağa girince, uyumadan önce olmasını istediğiniz
şeyleri, olmuş gibi hayal edin, gözünüzde canlandırın, isteğinize kavuşmuş
olmanın mutluluğunu hissedin. Huzur içinde uyuyup, keyifli uyanın. Birçok
sorunun cevabını, derin uykudayken buluruz. Bu nedenle, uykuya geçmeden önce,
bilinçaltına bir sorununuzu çözme görevi verin, inanır ve güvenirseniz, çözüm
size sunulacaktır.
Geçmişte
yaşadığımız ya da atalarımızın yaşadığı acılar, bilinçaltımızda duygusal
düğümler (travmalar) olarak kayıtlıdır. Bu travmalar, hastalıklara yol
açmaktadırlar. Bu duygusal düğümlerden, hem kendi sağlığımız, hem de neslimizin
sağlığı için, arınmak gerekiyor.
Bildiklerimizle
değil, alışkanlıklarımızla yaşıyoruz. Düşüncelerimiz duygularımızı,
duygularımız alışkanlıklarımızı, oluşturuyor. Öyleyse hayatınızı huzurlu,
mutlu, sağlıklı ve bolluk içinde geçirmek için, düşüncelerinize dikkat edin.
Bilinçaltına önceden yapılmış olumsuz kayıtların negatif etkisini, daha yoğun
ve olumlu bildirimler yaparak, ortadan kaldırabilirsiniz.
OLUMLAMA
TEKNİKLERİ
1)
Olumlamalarınızı, inanarak yapın:
Dileklerinizin
gerçekleşebilmesi için öncelikle, zihninizin isteklerinizi makul bulması
gerekir. “İstemek” kelimesi, içinde bir miktar şüphe bulundurduğu için, olumlama
yaparken “Seçiyorum”, “Kabul ediyorum”, “Biliyorum”, “Anlıyorum”,
“Bağışlıyorum”, “Serbest bırakıyorum” ifadelerini kullanırsanız, zihninize
isteklerinizi daha kolay kabul ettirirsiniz. Örneğin; ödeyemediğiniz
faturalarınız var. “Çok para sahibi olmayı istiyorum” derseniz, zihniniz bu
isteğinizi gerçekçi bulmaz, umutsuzluk ve çaresizlik kodlar. Onun yerine “Giderek
daha çok para sahibi olmayı seçiyorum” derseniz, zihninizin buna bir itirazı
olmaz.
2)
Olumlamalarınız, olumlu cümle kalıplarında olmalıdır:
Tamamen
olumlu kelimelerden seçilmiş cümleler kurun. Eğer olumsuz cümle kalıpları kullanırsanız,
bilinçaltınız o olumsuzluğa odaklanacak ve sonuç olumsuz olarak, size
dönecektir. Bu koşulları, olumsuz veya reddedici düşüncelerinizle, kendinizin
oluşturduğunu fark etmeniz uzun zaman alabilir. Örneğin; “Hasta olmak
istemiyorum.” diye düşünürseniz, aklınıza önce “hasta olmak” gelir, sonra hasta
olmak istemediğiniz. Bunun yerine “Sağlıklı olmayı seçiyorum.” demelisiniz.
3)
Olumlamalarınız, şimdiki veya geniş zaman kipinde olmalıdır:
Olumlamalarınızda,
gelecek zaman kipi kullanmayın. Kurduğunuz cümleler, şimdiki veya geniş zaman
kipinde, olmalıdır. Gelecek zaman kipi kullanmak, beklentilerinizi hep ileri
bir tarihe erteler. Siz de hep beklemede kalırsınız. Örneğin; korkularınız için
“Giderek daha güvende olmayı seçiyorum.” diyebilirsiniz.
4)
Olumlamalarınız, istediklerinizin miktarını kıyaslamalı olarak içermelidir:
Kıyaslamalı
cümlelerle isteklerinizi belirtin. Böylece bilinçaltınız, isteğinizin
miktarının neye ve ne zamankine göre, daha fazla olduğunu, tam olarak belirlesin.
Aksi halde şimdiki durumu yeterli bulabilir. Örneğin; “İşimde, çok kazanmayı,
seçiyorum” yerine, “İşimde, giderek daha çok kazanmayı, seçiyorum” demelisiniz.
5)
Olumlamalarınız, isteklerinizi net olarak içermelidir:
Olumlama
cümlelerinizde, istediklerinizin miktarlarını tam olarak belirtin. Sonunun
nereye varacağı belli olmayan, hedefler koymayın. Bilinçaltınıza net mesajlar
gönderin. Örneğin “Biraz kilo vermek istiyorum” dediğinizde, üç kilo mu? Beş
kilo mu? Daha da fazla mı? Belli değil, sonuç kötü olabilir. Bunun yerine “Bedenimden
beş kiloyu, sevgiyle göndermeyi seçiyorum” demek, daha doğru ve etkilidir.
OLUMLAMA
ÖRNEKLERİ
Aşağıda
olumlama tekniklerine göre kurulmuş, bazı örnek cümleler verilmiştir. Kendi
olumlamalarınızı, bunlara benzer biçimde oluşturabilirsiniz. Olumlamalarınızı
bir kâğıda yazıp, görebileceğiniz yerlere asabilirsiniz. Olumlamalar, ezber
kalıplaşmış cümlelerle değil, içimizden geldiği gibi ve hissederek
yapılmalıdır.
- Giderek
daha sağlıklı, huzurlu, mutlu, uyumlu, şanslı, güçlü, güvende, başarılı, özgür,
bolluk ve bereket içinde olmayı seçiyorum. Bütün bunları, hayatıma sevgiyle
kabul ediyorum.
- Geçmişimde
bana yaşattıkları korku, acı ve üzüntüler için, herkesi bağışlıyorum. Bana
yaşattıkları deneyimler için, onlara teşekkür ediyorum. Bunları yaşamam ve
deneyimlemem gerektiğini biliyor ve o anıları serbest bırakıyorum. Kendimi,
olduğum gibi kabul ediyorum.
- Bana ve
atalarıma haksızlık yapan, tanıdığım tanımadığım herkesi affediyorum. Zihnimde
serbest bırakıyorum. Hepsine huzur diliyorum. Haklarında kötü konuşmuş ve kötü
düşünmüşsem, onlardan özür diliyorum.
- Her konuda
yeterli olmayı, sevmeyi, sevilmeyi, maddi manevi zenginliği, hayatıma sevgiyle
kabul ediyorum.
- Yeniliklere
ve değişime açığım.İlahi akışa güveniyor, kendimi olduğum gibi kabul ediyorum.
- Vücudumdaki
fazla kiloları, sevgiyle kabul ediyor ve bedenimden gönderiyorum.
-
Alışkanlıklarımdan, özgürleşmeyi seçiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder