19 Şubat, 2016

HAYATIN KUTSAL YASALARI


HAYATIN KUTSAL YASALARI

YAŞAM

Yaşam, bize Yaratan’ın sunduğu bir armağandır. Saygı ve minnetle kabul edip, değerini bilmeliyiz. Bu farkındalığa erişmeden mutlu olamayız. Tanrı, içimizdeki yüce varlıktır. Var’lığın en derin düzeyinde, var olan her şeyle, Bir’siniz. Bir’liğin temelinde ise, “Sevgi” vardır. O’nun sevgisini, ışığını, gerçekliğini ve güzelliğini, idrak ederseniz, Dünya’nın en mutlu insanı olursunuz. Mutluluk, huzurlu bir zihnin ürünüdür. Düşüncelerinizi huzura, dengeye, güvenliğe ve İlahi Rehber’liğe yönlendirirseniz, zihniniz mutluluk üretecektir.

Evrende her şey sınırsızca mevcuttur. Hayatınızda olmasını istediğiniz her şeyi, herkesi, her durumu “Evrenin Kataloğundan” seçebilirsiniz. Bolluk ve bereket içinde, istediğiniz gibi yaşayabilir, kendinize uygun işi, iş ortağını bulabilir, doğru eşi kendinize çekebilirsiniz. Gerçekleştirmek istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Bunları yapabilmek için “İlahi Yasaları” (Hayatın Kuralları-Evrenin Yasaları) bilmek, “İlahi Sistemin Sınavları”nı başarı ile geçmek gerekiyor. Hastalıkları, yoksullukları, korkuları, mutsuzlukları ve ilişkilerdeki çatışmaları, İlahi Yasalara karşı geldiğimiz için yaşıyoruz.

İNANÇ                                                                                                                 

İnanmak, bir şeyin varlığını kabul etmektir. İnsanın isteğinin (arzu-dilek-dua-niyet) yerine gelmesini sağlayan, inancıdır. İnanç, bütün dinlerin gizli öğretisidir. Kişi, düşündükçe, hissettikçe, inandıkça, zihninin ve bedeninin durumu ile ilgili koşullar da ona göre gelişir. Bilinciniz, kapıdaki bekçi gibidir. En önemli işlevi, bilinçaltınızı yanlış etkilerden korumaktır. İyi şansa, “İlahi Yol Gösterici” ye, inanın. Bir sorununuz olduğunda; mutlaka bir çıkış yolunun, bir çözümün bulunduğunu, bilin.

Düşünceler, duygular ve eylemler şartlanmış davranışların ürünüdür. Tutum, bu üçünün birleşimidir. Kimlik, öğrenilenler sonucu şekillenir, inançları oluşturur. Çocukken sizi utandıran veya yetersiz hissettiren küçük bir olay, size inanılmaz travmatik gelmiş olabilir. Bu travmatik deneyimler, kökleşmiş olumsuz inançlara dönüşebilirler. İnançlarınızın, mantıksız veya sınırlayıcı olduğunu fark ettiğinizde, değişmeyi seçebilirsiniz. Bunu, olumsuz düşünce ve inançları temizleyip, yerine olumluları koyarak, yapabilirsiniz.

Çeşitli türbe, ibadethane gibi kutsal kabul edilen mekânlarda, gerçekleştiğini duyduğunuz “sağlığa kavuşma”, “duaların kabul olması” gibi durumlar, bilinçaltı üzerinde faaliyet gösteren, hayal gücü ve kör inanca bağlıdır. Kör inanç kendini kaybetme, bilinçli inançsa, kendini bulma nedenidir. Bu temel bir ayrımdır.

Eğer inancımızı, içi boşaltılmış deyimler, tekrarlanan sözcük kalıpları, mantralar, şekilsel ritüeller, semboller ile doldurursak, özden uzaklaşır, yobazlaşırız. O zaman tüm özgürlüğümüz, dolayısıyla yaratıcılığımız elimizden alınır, zihne mahkûm oluruz. Özgürleşmek, uyanıştır. Uyanmak için, inanç yolunda “Sofuluk” yerine “Sufiliği” seçin.

KADER

Her duygu ve düşünce, bilinçaltına gönderilen bir komuttur. Bilinçaltının, “İlahi Sistem”le bağlantısı vardır. Yaşadığınız her şey, bilinçli veya bilinçsiz, sizin seçiminizdir. Dünkü seçimleriniz, bu günkü yaşantınız oldu. Bugünkü seçimleriniz, gelecekteki yaşantınız olacaktır. Kendi hakkınızdaki düşünceleriniz, kendi gerçeğiniz oluyor. İçinde bulunduğunuz koşulları yaratıyor. Kaderiniz oluyor. İlahi Sistem, bize kaderimizi değiştirebilme gücünü vermiştir.

Eğer, yaşamakta olduğunuz hayat, arzuladığınız hayat değilse, bunun nedeni, farkında olmadan bilinçaltına gönderdiğiniz yanlış komutlardır. İnsan neyi düşünürse, hayatına o gelir. Tüm sözlerinize ve düşüncelerinize dikkat edin. Gerçekleşmesini istemediğiniz şeyleri düşünmeyin, şakasını bile yapmayın. Düşüncelerinizi değiştirebilirseniz, kaderiniz de değişir.

KORKU

Korku, canlıları tehlikelerden koruyan, doğal bir duygudur. Gelecekte yaşanabilecek bir olaydan kaçınmanızı belirten, bir düşüncedir (vesvese). Ancak, var olmayan bir tehlikeyi hayal etmek ve zihinde büyütmek, sorunlara yol açar. Korkuyu biz anlamlandırırız. Eğer korktuğumuz şeye bir anlam yüklemezsek, onun hayatımızda hiçbir olumsuz etkisi olamaz.

Başarısızlığın, hastalığın, zor ilişkilerin arkasında korku vardır. İnsanlar; gelecekten, yaşlanmaktan, yoksulluktan, ölümden korkarlar. İçinde bulunduğunuz andan korkmazsınız.

Karşılaştığımız sorunlar, bilinçaltımızda düğümlenmiş problemleri çözmemiz için, hayatımıza girmişlerdir. Bize, ayna görevi yaparlar. Eğer birine öfkelendiyseniz, bilin ki o sizin bilinçaltınızdaki bir korkunuzu tetiklemiştir. Birisi size yalan söylediğinde bir düşünün, siz kime ya da kendinize ne yalan söylediniz. “Çocuğunuz ödevlerini yapmıyorsa, bir düşünün; ben nerede kendi hayat ödevlerimi erteledim ya da yapmadım?” (Bülent GARDİYANOĞLU).

Korkularınızla tutunduğunuz hiçbir şey, elinizde kalmaz. Örneğin işinizi kaybetmekten korkuyorsanız, sonunda işsiz kalırsınız. İyi şeyler düşünürseniz, iyi şeyler olur. Bazen bir şeyi öyle çok isteriz ki olmaması ihtimali, bizi korkutur. O zaman korku enerjisi üretiriz ve korktuğumuz başımıza gelir. Bazen de bir şeyi bir yandan çok isterken, farkında olmadan bilinçaltımızın bunu istememesi, dileğimizin gerçekleşmesini engeller. Haklı çıkma çabanız varsa, suçlanma korkunuz vardır. “Bana iftira atan kişiyi, suçlanma korkumdan dolayı, hayatıma çekmiştim. Geçmişte size iftira atanları da affedin.” (Bülent GARDİYANOĞLU).

Kendimizle gireceğimiz üç temel yıkıcı diyalog, “Pişmanlık”, Kararsızlık” ve “Korku” dur. Eğer başarısızlıktan korkuyorsanız, dikkatinizi başarı üzerinde yoğunlaştırın. Hastalıktan korkuyorsanız, sağlık üzerinde durun. Ölümden korkuyorsanız, ölümsüz hayatı düşünün. Cesaret, korkuları yönetebilme becerisidir.

EVRENİN ÇEKİM YASASI

Duygu ve düşüncelerimiz bir enerji oluşturur. Bu enerji de düşündüklerimizi ve hissettiklerimizi, hayatımıza çeker. Buna “İlahi Çekim Yasası” denir. Bir fikre ne kadar karşı olursanız, o fikri o kadar güçlendirirsiniz. Bir olaya çok fazla olumsuz duygu yüklerseniz, hayatınıza benzer olayları çekersiniz. Düşüncelerinizi; zorluk, yokluk, hastalık, aksilik, terslikler, kötü olaylar ve kişilere değil, iyi insanlara sağlık, mutluluk, başarı, şans, bolluk ve berekete yoğunlaştırın. Deneyin, sonucu göreceksiniz.

Bir olay ya da kişi hakkında, kötü bir düşünce ve duyguya sahipseniz, o duygu size bir olay ya da kişiyle dönüp geri gelecektir. Bu şekilde, ürettiğiniz enerji topraklanacaktır. Çünkü her enerji, kaynağına döner. Başınıza gelen bazı olayların, neden başınıza geldiğini anladığınızda, hayatınızda birçok şey değişmeye başlayacaktır.

Yaşadığımız sorunlar birer sınavdır. Sorunlardan dersler alamadıysak, benzer yeni sorunlar, hayatımıza gelecektir. Geçemediğimiz sınavın dersini, tekrar almak zorunda kalırız. Karşılaştığımız sorunu çözmeden önce, verilen dersi almak için, önce o sorunun neden hayatımıza geldiğini anlamalıyız. Haksızlıklara odaklanan insanlar, haksızlıkla karşılaşırlar. Örneğin; hep haksızlıklarla karşılaştığını düşünen kişi, işinde yıllarca çabalar, geliri artmaz, terfi alamaz. Ayrıca şuna dikkat edin; yargılamak, büyüklenmek, övünmek, dedikodu yapmak, hayatınıza büyük sınavlar çeker.

Size kötü davranan birisi varsa, bir düşünün, kime veya kendinize nasıl kötü davranarak, onu hayatınıza çektiniz. Size kötü davranana, yaptıklarının bedeli ödetilecektir. Fakat beklenti içinde olup, o kişiyi izlemeye devam etmeyin. Öyle yaparsanız, o sizin üzerinizden topraklanacak, arınıp, dengelenecektir.

AFFETMEK

Hastalıklar, zihinde başlar, sonra bedende gelişir. Bütün hastalıkların ardında, korku, öfke, nefret, gücenme, yargılama, kin, suçluluk duyma, gibi negatif duygular vardır. Olumsuz duyguların neden olduğu stres, vücudun bağışıklık sistemini çökertmektedir. Negatif duygular, bilinçaltında büyük yaraların açılmasına neden olmaktadır. Bu yaraların tedavisi, affetmekle mümkündür. Affetmediğiniz kişileri, ağır yükler olarak, ruhunuzda taşırsınız. O nedenle bağışlamak, kendinize yaptığınız büyük bir iyiliktir.

Kızgınlığı veya üzüntüyü, zihninizde saklayan biri olmayın. Bu duygular, sağlığınızı ve geleceğinizi, olumsuz etkilemeye devam ederler. Geçmişi bırakın, olumsuz duygulardan arının. Şu anki seçimlerinizle, geleceğinizin sorumluğunu üstlenin. Ne yaşarsanız yaşayın, geçmişte sizi üzen, kıran, zarar veren herkesi, kendi iyiliğiniz için, affetmeniz gerekmektedir. Affetmedikçe, affedemeyeceğiniz yeni insanları, hayatınıza çekersiniz. Affederek, olayları şifalandırır, benzer haksızlıkların tekrar hayatınıza gelmesini önlersiniz.

Affetmek (bağışlamak); olayı kabullenip, peşini bırakmak, duygusal bağı kesmek (eterik bağı koparmak), helalleşmek, demektir. Geçmiş olayların, hayatınızı kontrol etmesine izin vermeyin. Birini affetmek, ondan hoşlanmak, onunla bir araya gelmek veya yaptıklarına katlanmaya devam etmek, demek değildir. Onun, affettiğinizi bilmesi gerekmez. İnsanları, onlardan hoşlanmadan da affedebilirsiniz. Diğer yandan, affettiğiniz kişilere karşı, hakkınızı aramaktan vazgeçmeyin. Hakkınızı aramayı, sevgi ve uyum içinde yapın.

Eğer anne ve babanızı affedemiyorsanız, önceki kuşakların ve İlahi Sistemin enerji desteği kesilir. Atalarınızı affetmemeniz, çocuklarınızı ve sonraki kuşakları etkiler. Örneğin, ailenizde erkeklere kızgınlık, kuşaktan kuşağa tekrarlanıyorsa, erkek enerjisinin akışı duruyor. Bu da ailenin kadınlarının, çoğu işlerde başarısız olmasına yol açıyor. Özel hayatlarında mutsuz oluyorlar. Bedenin sağ tarafında bulunan organlarında, hastalıklar ortaya çıkıyor. Babasını affedemeyen erkek, kariyerinde çok ileri gidemiyor.

Ataların yaşadıkları deneyimlerin, sonraki kuşakların genlerindeki kayıtlarına “Karma” denir. Soyumuzun geçmişi, bize güç de verebilir, enerjimizi de alabilir. Eğer atalarınızdan biri haksızlığa uğramış ve acı çekmişse, bu olay affedilinceye kadar, sizin ve sizden sonraki kuşakların hayatlarını, aynı yönde olumsuz etkilemeye devam edecektir. Atalarınıza haksızlık yapan kişiyi de affederek, soyunuzun karmasını iyileştirebilirsiniz.

Affetmek, sizin özgür seçiminizdir. Affettiğinizde şifalanırsınız. Olumsuz olayları zihinden temizlemek, zaman ve sabır ister. Kızdığınız kişiyi anlamaya çalışın, çünkü anlamak, affetmektir. Kızdığınız kişi, her aklınıza geldiğinde “Seni affediyorum. Hem senin hem kendim için, huzuru seçiyorum.” deyin. Bu kişiyi, giderek daha az düşünecek ve sonunda unutacaksınız. Unutmanız, affettiğiniz anlamına gelir. Bir bakıma affetmek, en büyük intikamdır. En yakınlarınızdan başlayarak, ilişki kurduğunuz herkesi, özellikle zor deneyim yaşadığınız kişileri, ölmüş olanlar da dahil, affedin.

KENDİMİZİ ONAYLAMAK

Kendinize değer verip, vakit ayırmadan, sevdiklerinize değer verip vakit ayıramazsınız. Başkalarına yardım etmek istiyorsanız, önce sizin güçlü olmanız gerekiyor. İlahi Yasalardan birisi de “İçerisi nasılsa, dışarısı da öyledir” demektedir. Kişi, içini temizlerse, dışında da kirlilik yaratmayı bırakır. Kimseyle rekabete girmeye ihtiyacınız yok, kendi kendinize yeterlisiniz. Kıskançlık, yetersizlik duygusunun ürünüdür.

Kendinizi sık sık yargılamanız ve suçluluk duygusu içine girmeniz, zamanla hastalanmanıza yol açar. Suçluluk duygusu, hayata dair yanlış bir kavramdır. Hayat sizi yargılamaz veya cezalandırmaz. Yaratan, yarattıklarına eziyet etmez. Suçluluk duygusunu, kendinizi yargılamanız ve yanlış inançlarınızla, zihninizde oluşturursunuz. Yaşadığınız kötü olayların sorumlusunu, dışarıda aramaktan veya kendinizi bunun için suçlamaktan vazgeçin.

Düşünceleriniz yaratıcıdır. Mükemmel sağlığı, zenginliği, huzuru, refahı, uyumu ve “İlahi Yol Gösterici” yi düşünün. Düşüncelerinizin efendisi olduğunuzu bilirseniz, incinmezsiniz. Duygular, düşünceleri takip eder. Sizi rahatsız edecek, üzecek bütün düşünceleri reddetme gücünüz var. Bilinçaltınızın derinliklerindeki “Sınırsız Zekâ” ile uyum içinde olun.“Kurban” olduğunuz yanılsamasından, “Yaratan” olduğunuz hakikatine, idrak ederek ulaşabilirsiniz.

Kendinizi olduğunuz gibi onayladığınız (bağışladığınız), sevdiğiniz ve kabul ettiğiniz zaman, her şey yoluna giriyor. Sağlığınız düzeliyor, daha çok kazanıyorsunuz, ilişkileriniz daha doyumlu hale geliyor, kendinizi daha iyi ifade etmeye başlıyorsunuz. “Kendini sevmek”, hiçbir şey için kendinizi eleştirmemekle başlar. “Söylemek istediğiniz şeyleri; yerinde, zamanında ve biriktirmeden ifade edin. Bağıran, çok konuşan veya surat asan insanlar, kendilerini ifade etmezler.” (Metin HARA). Her zaman güçlü görünmek ve herkesi mutlu etmek zorunda değilsiniz.

Yaşadıklarınızın olumsuz etkilerinden kurtulmak için “Kendimi ve yaşadığım her şeyi, olduğu gibi kabul ediyorum” diye düşünün ve zihninizde serbest bırakın. “Ruh, değerini bilebilmek için, mutlu olmadan önce mutsuzluğu, özgür olmadan önce tutsaklığı, özgüvenden önce çaresizliği, deneyimler.” Bu durum, İlahi Yasalardan biridir. (Bülent GARDİYANOĞLU).

“Huzuru aramayın. Huzuru bulmak için, çeşitli spritüal kitaplar okumak, seminerlere katılmak ve bu yolda çaba harcamak, bilinçsiz bir direnç yaratır. Huzursuzluğunuzu tamamen kabullendiğinizde, huzursuzluğunuz huzura dönüşecektir.” (Eckhart TOLLE).

OLAYLARI AKIŞINA BIRAKMAK

İlahi Yasalardan birisi de “Olayları akışına bırakmak” tır. Olanın olmamış kılınamayacağını, onun zaten olmuş olduğunu bilmek, olanı kabul etmektir. Eğer bu kabullenme içinde kalırsak, daha az ıstırap çekmiş oluruz. Yaşamın karşımıza çıkardığı olay ne olursa olsun,  onunla yüzleşir, bu yüzleşmenin getireceklerini görebilirsek, üzüntümüzü daha kolay atlatırız. Olayları akışına bırakmak, olana içsel direnmeyi bırakmaktır. Hayatın akışına ne kadar direnirseniz, hayat da size o kadar sert vurur. Hayatı kontrol etmeyin, onunla dans edin. Sizin hamlenize nasıl cevap veriyor bakın.

Acıya sırt çevirmeyin, onunla yüzleşin. Onu bütünüyle hissedin ama onun hakkında düşünmeyin. Zihninizde onunla ilgili bir metin yaratmayın. Tüm dikkatinizi, kişiye veya olaya değil, o duyguya verin. Zihnin, kurban kimliği yaratmak için, acıyı kullanmasına izin vermeyin. Kendiniz için üzülmek, başkalarına öykünüzü anlatmak, sizi ıstıraba saplanmış halde tutacaktır. Yakınmak, olanı kabul etmemektir. Acıyı tanımlamayın, verdiği hissi yaşayın. Sonunda üzüntünüz, huzura dönüşecektir.

Olumsuz bir olayla karşılaşıldığında yapılması gereken; yaşananları anlamlandırmak, başka bir pencereden bakmak ve olayları akışına bırakmaktır. İlahi Yasalardan biri de “İlahi akışa güvenmek” tir. Öyle olması gerektiği için, öyle olmuştur. İlahi Sistemin sınavlarından kaçmak, mümkün değildir. Önemli olan, onları başarıyla geçmektir. İstemeden yaşadığınız olayların sonunu, endişeye düşmeden bekleyin. Bir problemle karşılaştığınızda, olaydan zihinsel olarak etkilenmeden, dikkatinizi şimdiki ana çevirirseniz, daha kolay çıkış yolu bulursunuz. Bilinçaltınız genellikle hiç beklemediğiniz anlarda, türlü biçimlerde sorularınıza yanıt verir.

Olanı kabul etmek; yenilgiyi kabul etmek, katlanmak, demek değildir. Çekim Yasasına göre; yaşadığımız çoğu şeyin sebebi, kendi düşüncelerimizdir. Yaşadıklarımızın bazıları da karmamızdan gelmektedir. Yaşadığımız bir problemi, hayatımıza nasıl çektiğimizi bulursak, daha sonra benzer problemleri yaşamayız. Yaşadığınız kötü olaylar için üzülürseniz, bilinçaltınızı olumsuz kodlamış olursunuz.

Bazen, sorunun kendisi şifanız olur. Örneğin; Bir iş başvurusunda bulundunuz, reddedildi. “Demek ki bu olay, yaşayacağım daha güzel bir sürecin habercisi” diye düşünmelisiniz. Daha sonra, çok ilgisiz gibi görünse de bir bakmışsınız, hiç ummadığınız bir işe başladınız ve çok daha iyi koşullarda çalışıyorsunuz. Diğer bir örnek; Bir uçağı kaçırdığınız için, önemli bir randevunuza geciktiniz. O anda çok üzülebilirsiniz. Oysa bu gecikme, belki de sizi büyük bir sorundan kurtarmıştır. Atasözümüz “Her işte bir hayır vardır.” der.

ANI YAŞAMAK

Kimimiz geçmişe takılır, kimimiz de geleceğe odaklanıp, hırs ve tutkularımızla yaşamayı seçeriz. Bu nedenle, şimdiki yaşamımız, geçmiş ve geleceğin etkisinde geçer. Zihnimizdeki anılar, geçmişin çok eksik, çoğu zaman hatalı ve yönlendirilmiş olaylarıdır. Geçmişin aslı ve tümü değildirler. Zihnimizdeki gelecek ise, arzu, istek ve beklentilerimizin gerçekleşmeyeceği endişeleri ile doludur.

Birçok insan kafasında sürekli kendisine saldırarak yaşam enerjisini tüketen bir işkenceci ile yaşar. Sonunda hasta olur. Anda yaşamak, geçmiş ve geleceği bırakıp, şimdide yaşamak demektir. Rüyadan uyanmak gibidir. Şimdide olunca, uyanır, aydınlanır ve farkındalıkla yaşarız. “Meditasyon” anı yaşamaktır. Şu anda yaşadıklarımız, önceden düşüncelerimizle zihnimize ektiklerimizdir.

Zihninizin gürültüsünden kurtulup, içsel sessizliğinizde asıl doğanıza dönerek, özgürleşebilirsiniz. Istırabın zamana ihtiyacı vardır, şimdide varlığını sürdüremez. Şimdide yaşarken, koşulların, yerlerin, insanların sizi mutlu etmelerini beklemez, beklenti gerçekleşmeyince de ıstırap çekmezsiniz. Var’lığın derin boyutunda, siz şimdi tam ve bütünsünüz.

Düşünmek, kendimizle yaptığımız konuşmadır. Düşünceler tekrarlanarak, hayatınızın gerçeği olur. Düşünceler, anı yaşamayı engeller. Anda kalmadığımız, yani kendimiz olmadığımız zaman, zihin ortaya çıkar. Düşünceler topluluğuna zihin denir. Zihin bizi gerçek doğamız olan,“Var” olmaktan koparır. Egosal zihin tarafından yönetilirken, sürekli bir hafif huzursuzluk, can sıkıntısı ya da sinirlilik hali içinde olursunuz. Birçok insan bu huzursuzluktan kurtulmak için, bilinçsiz bir çabayla alkolü, uyuşturucuyu, seksi, yemeği, televizyonu veya alışverişi kullanır. Bu şekilde elde edilen huzur, kısa süreli ve bağımlılık yapıcı olur. Sizi gerçekten mutlu edecek şeylerin farkına varın. Tutkularınıza esir olmayın. Tutkular, sabun köpüğü gibi kısa süreli mutluluklardır.

Gerekmediği zaman, dikkatinizi geçmiş ve gelecekten çekmeyi alışkanlık haline getirin. Zihninizden geçen düşüncelerin hepsi sizin olmayabilir. Bir kısmı da çevrenizdekilerin ve sevgi veya öfke bağı ile bağlı olduğunuz kişilerin, olabilir. Çünkü insanlar, telepatik yolla da iletişim kurabilirler. Anda kalamazsanız, başkalarının ruh halleriyle yaşarsınız. O zaman da enerjiniz düşer. Anda kaldıkça özgürleşirsiniz.

“Anda kalmak” hiç düşünmemek değil, her ne yapıyorsanız, bunu bilinçli bir şekilde yapmaktır. Çalışırken sadece çalışın, çay içerken sadece çayın tadına kokusuna odaklanın, müzik dinlerken sadece melodiyi duyun, uyurken sadece uyuyun, müzik veya herhangi bir şey dinlemeyin. Yani yaptığınız her şeyi bilincinizle yapın. Böylelikle, bilinçaltınızı istemediğiniz telkinlere kapalı tutarsınız.

Kıymetini bilerek yaşadığımız her an, kendi başına bir sanat eseridir. Bir yola çıktığınızda, en azından gittiğiniz yönü bilmeniz yararlıdır. Varılacak yerden çok, yolculuğun kendisi güzeldir. Otomobil sürerken, arada bir dikiz aynasına bakmamız gerekir. Aynaya devamlı bakarsak, bir yere çarparız. Hiç geriye bakmamak da, yaşadıklarımızdan ders almamak demektir. O zaman da aynı hataları tekrarlarız. Tedirginliklerimiz yani korkularımız, sorunlarımızın çözümlerini görmemizi engeller. Bu nedenle, yarınlar için tedbir alın, fakat tedirgin olmayın. “Önemli olan yaşadığınız stresin büyüklüğünden çok, onu ne kadar zihninizde tuttuğunuzdur. Ufak bir stres faktörü bile, koca bir ömrü zehir etmeye yeter.” (Metin HARA).

Zihinden zamanı ayırın, zihin durur ve siz onu kullanmayı seçmedikçe, öylece kalır. Zihinle özdeşleşmeniz, zamanın kapanına kısılmanız, anlamına gelir. O zaman yalnızca bellek ve beklentiyle yaşamaya başlarsınız. Bunlar illüzyondur. Yaşam şimdidir. Şimdi sizi zihin sınırlarının ötesine götürebilecek tek noktadır. Şimdi, “İlahi Sınırsız Sonsuz Varlık” alemine tek giriş noktanızdır. Hiçbir şey şimdinin dışında var olamaz. Zihnimizi ne kadar boşaltabilirsek, o kadar özümüze döner, hiçliği deneyimleriz. Genetik hafızamızdaki, bilgilere ulaşırız. Genetik hafızamızda, Dünyaya gelirken unuttuğumuz, İlahi Yasalar kayıtlıdır. Hatırlanmayı beklemektedirler.

Zaman tüneline girdiğinizi fark ettiğinizde, hemen yaşadığınız ana dönün. Zihninizdeki düşünceye teşekkür edin, serbest bırakın gitsin. Beklenti içinde olmayın. Anı yaşadığınızda, yaratıcılığınız (ilham) devreye girer. İlhamınız bir şey yapmanızı söylediğinde, tereddüt ve şüphe duymaz, ona güvenirseniz, yol netleşir. İçinizdeki sonsuz kaynağa güvenin ve içinizdeki rehberi izleyin. İstediğiniz her şey, size bir süreç içerisinde verilir. Tam farkındalık halindeki insan, gerçek “Ben”in beden olmadığını açıkça görür. Daha gerçekçi, daha olumlu, daha cesur, daha huzurlu ve daha mutlu olur.

Zihninizdeki düşünceleri tarafsızca izleyin, yorum yapmayın. Bunu yapınca zihnin gerisindeki gerçek benliğe ulaşacaksınız. Düşünce, üzerinizdeki gücünü yitirecektir. Bunu deneyin, önceleri birkaç saniye yapabileceksiniz. Siz zihin değilsiniz. Zihin olduğunuza inanırsanız, o sizi ele geçirir ve yönetir. Düşünceyi izlemeye başladığınızda, arkasında yüksek bir zekâ olduğunu fark edersiniz. O zaman aydınlanma başlayacaktır. Aydınlanma bütün içinde bir olma, huzur bulma halidir. Şimdide hiçbir sorun ve hiçbir korku yoktur.

Meditasyon, tam farkındalık hâlidir. Meditasyon yapmak; anı yaşamak, nefesinizi, düşüncelerinizi, duygularınızı ve bedeninizi izlemekle gerçekleşir. Şimdi rahatça oturun. Gözlerinizi kapatın, gevşeyin. Düşüncelerinizi izleyin. Bir sürü düşünce ve görüntü, zihninizden geçecektir. Şimdi durun, yeni düşüncem ne olacak diye düşünün. Bir süre yeni bir şey düşünemediğinizi, göreceksiniz (10-15 saniye). İşte farkındalığı yakaladınız. Soruyu değiştirerek tekrarlayın. Yeni düşüncemin görüntüsü ne olacak? Yeni düşüncemin kokusu ne olacak? Bu şekilde bir dakika geçirin. Meditasyon yapmış oldunuz. Anda kalmak için, nefesinizi müdahale etmeden izleyin. Bu doğal halinizdir. Anda kaldığınızda, zaten beden alması gerektiği gibi nefes alır. Gülümsemek de mutluluk hissi uyandıran, sağlığa çok yararlı bir meditasyondur.

“Kendinizinki de dahil tüm fiziksel formların yok olduğunu hayal edin. Ancak, siz hala oradasınız. Bu sizin “İlahi Var”lığınızdır. Gerçek olan hiç bir şey ölmemiştir. Sadece formlar ve illüzyonlar ölmüştür. Bu meditasyona ölmeden önce ölmek denir. Belli bir içsel bağlantı aşamasına eriştiğinizde, gerçeği hemen tanırsınız. Eğer bu aşamaya henüz erişmemişseniz, beden farkındalığı uygulamaları ile gerekli derinleşmeyi sağlayabilirsiniz. Istırabın kabullenilmesi, ölüme bir yolculuktur. Derin bir acıyla yüzleşirseniz, ölümsüz olduğunuzu, idrak edersiniz. Sadece ego ölür.” (Eckhart TOLLE).

Yaratıcı, tüm yaşam formlarının içindeki sonsuz “Bir Yaşam”dır. Sevgi, bu “Bir Yaşam”ın varlığını kendi içinizde ve tüm yaratılanların içinde, hissetmektir. Gerçek sevgi, Yaratıcı sevgisidir. Severken şart koşmak veya ayırt etmek ise, Tanrısal değil, “Egosal” sevgidir.

SAĞLIK

Beden, hayattaki en önemli varlığımızdır. Ruhun mabedidir. Onu her zaman saf ve temiz tutmalıyız ki, ruhumuz huzur içinde olsun. Tipi, rengi, cinsiyeti, ölçüleri ne olursa olsun, vücudumuza sevgi, saygı ve özen göstermeliyiz.

Bütün hastalıklar, zihinde başlar. Zihninizi, zorluklar, ertelemeler, korkular üzerine yoğunlaştırırsanız, bedeninizdeki yaşam enerjisinin akışında, güçlükler ortaya çıkar. Arkasından, psikolojik bozukluklar ve hastalıklar gelir. Hastalanmamak için, travmalarınızı yaşar yaşamaz, onları bilinçaltından temizleyip, olumsuz etkiler bırakmasını önleyin.

Zihninizden geçirdiğiniz öfke, nefret, kin gibi olumsuz düşüncelerin, zehir içmekten farkı yoktur. Bu olumsuz düşünceler, bilinçaltınıza yerleşirse, hayatınızda her türlü zorluğa ve hastalığa yol açar. Hastalığı veya size zarar verecek herhangi bir şeyi düşünmek, aptalcadır. Çünkü bunları bilinçaltında beslemiş, hayat vermiş olursunuz.

Ruhsal acılar da fiziksel acılarımız gibi yaşam sigortamızdır. Bir acı yaşadığımızda, yapmamız gereken, problemin farkına varmak ve çözmektir. Herhangi bir sağlık sorunu yaşıyorsanız, nedenini zihninin derinliklerinde arayın. Örneğin; karaciğer sorunları öfkeden, böbrek sorunları eleştirmekten, mide sorunları stresten, bel ağrıları ağır sorumluluktan, şeker hastalığı hayattan tat alamamaktan, boğaz problemleri kendini ifade edememekten, miyop göz gelecek endişesinden, saç dökülmesi maddiyata fazla bağlılıktan, kalp hastalıkları sevgiyi hissedememekten, kaynaklanıyor. İyileşme süreci, iyileşeceğine inanmakla başlar. Vücut, iyileşmeyle ilgili inanç olmadığı sürece, hastalıktan kurtulamaz.

Hasta olmamak veya hastalıktan kurtulmak için, her şeyin yolunda gittiğine, bilinçaltını inandırmak gerekir. Eğer hastaysanız, hastalığınızı düşünmemeye dikkat edin, hastalıktan zamanı geri çekin, ona bir geçmiş veya gelecek vermeyin. Hep anda kalın. Zihninizi olumsuz duygu ve düşüncelerden arındırın. Sonra neler olacağını görün. “İçsel farkındalık arttıkça, bedenin yaşlanma süreci yavaşlar, bağışıklığı güçlenir. Çünkü hastalıklar, siz bedeninizde mevcut değilken içeri sızar.” (Eckhart TOLLE).

Bebeklerin ve küçük çocukların hastalanması, onların yaşadığı stres ve duygusal travmalarla ilgilidir. O nedenle, bebek ve çocuklara sevgi ve güven vermek çok önemlidir. Yeni doğanların hastalıkları, karmalarıyla da ilgili olabilir. Bu nedenle, gelecek kuşaklara temiz bir karma bırakmak için, duygusal düğümlerden arınmak, çok önemlidir.

Sahip olduğumuz isim ve soy isimler, bizim enerji kodlarımızdır. İsimlerimiz, enerjimizi yükseltebileceği gibi, aşağı da çekebilirler. İsmin sağlık, karakter ve kader üzerindeki etkisi büyüktür. Kişi, sıkça talihsizlikler, başarısızlıklar ve sağlık sorunları yaşıyorsa, ismini değiştirerek veya ikinci bir isim alarak, kaderini değiştirebilir. İşyerimizin ismi de işlerin iyi gitmesiyle, yakından ilgilidir. Çocuğumuza, işyerimize, evcil hayvanlarımıza, teknemize isim verirken, bu konuya dikkat etmeliyiz.

Şifa vermek, hastanın girdiği yolda, ona yardım etmektir. Yolun sonunda, onun için en iyisi olacaktır. Şifa vermek, bir gönül işidir. Başka birinin, size şifa vermesini beklemeyin. Siz doğal halinizle yeterli, değerli ve sevgi olduğunuzu hatırladığınızda, şifa size gelecektir. Şifa verirken, herhangi bir ritüele gerek yoktur. Şifa verirken; sufi nefesi alın. Hasta iyileştiğinde, duyacağınız mutluluğu hissedin. Yerküreden yaşam enerjisini alıp, hastaya gönderdiğinizi hayal edin.

Genel sağlık için meditasyon; sessiz, sakin bir yere oturun, gözünüzü kapatın, gevşeyin, diyaframdan nefes alın. Görevi vücudunuzu korumak olan, çok sayıda küçücük askerlerin, bedeninize ayak parmaklarınızdan girip, tüm bedeninizdeki hasarlı hücreleri onararak, başınızdan ve ellerinizin parmak uçlarından çıktığını hayal edin.

Dışarıdan gelebilecek negatif enerjiler için meditasyon; sessiz, sakin bir yere oturun, gözünüzü kapatın, gevşeyin, diyaframdan nefes alın. Büyük bir enerji balonunun içinde olduğunuzu, sizi tüm negatif enerjilerden koruduğunu imgeleyin.

Hasta olan bir organınızı iyileştirmek için yapılacak meditasyon; sessiz, sakin bir yere oturun, gözünüzü kapatın, gevşeyin, diyaframdan nefes alın. Hasta organınızı gözünüzde canlandırın. Ona sevgi gönderin. Onun da size cevap verdiğini, teşekkür ettiğini hayal edin.

Yemek yerken, güzel, şeyler düşünün. Çünkü duygu ve düşünceler, yemek yerken, daha kolay bilinçaltına kaydedilir. Öfkelenmeyin, sorunları konuşmayın, düşünmeyin. Yemeğe başlamadan önce, yiyeceğinizin size şifa olmasını dileyerek, bilinçaltınızı kodlayın. Sağlıklı ve fit olmaya odaklanın. Kilo vermek istiyorsanız, “Zayıflamak” kelimesini değil, olmak istediğiniz kiloyu düşünün. Çünkü “Zayıf” sözü, bilinçaltında “Güçsüz”, “Aciz” gibi kelimelerle ifade edilen, olumsuz bir sembole dönüşüyor. O zaman da korunma direnci, devreye giriyor.

İLİŞKİLER

Başkalarına yönelik duygu ve düşüncelerinizi, kendiniz için de yaratırsınız. İlişkilerinizde de bu düşüncelerin sonucunu yaşarsınız. Başkalarıyla ilişkilerde uyumu yakalamak için, size nasıl davranılmasını istiyorsanız, siz de öyle davranın, öyle düşünün. İnsanları yargılamayın, eleştirmeyin, suçlamayın. Herkesin hayat deneyimini özgürce yaşamasına izin verin. “Yaratılan her enerji sahibine geri döner.” İlahi Yasalardan birisi de budur.

Diğer insanlara sadece sevgi borçlusunuz. Sevmek; diğer kişinin ilahiliğine, saygılı olmaktır. “Hayatta sadece sevgiye dönüştürebildikleriniz düzelir. Diğerleri tekrara düşer. Sevgiye dönüştürdükleriniz şifalanır.” (Bülent GARDİYANOĞLU).

Zihnimizden arındırmamız gereken düşünceler, çevremizdekiler tarafından bize gösterilir. Karşımızdaki kişiden aldığımız tepkiler, aslında bizim başkalarına veya kendimize karşı düşüncelerimizin yansımasıdır. Başkaları tarafından sevilmek istiyorsanız, önce siz kendinizi sevin. Biriyle mutlu olabilmek için, önce kendinizle mutlu olmalısınız. “Ben seven ve sevilen bir kişiyim” gibi olumlu bir düşünceyi benimser ve bunu kendinize sürekli tekrarlarsanız, gerçeğiniz olur. Hayatınıza sevecen insanlar girer, yaşamınızda olan insanlar, size karşı daha sevecen olmaya başlarlar. Negatif enerji üreten insanlar ise, çevrenizden uzaklaşırlar. “Eğer ilişkin kötüye gittiyse, kalbin kırıldıysa, sağlığın bozulduysa, bunun sorumlusu sensin. Kurban bilincinde kalarak, bunları düzeltemezsin.” (Metin HARA).

Bir kadında ya da erkekte hayran olduğunuz özellikleri hayal ederek, doğru eşi kendinize çekebilirsiniz. Aradığınız eşi nasıl, nerede bulacağınızı merak etmeyin, o karşınıza çıkacaktır.“İlahi Yol Gösterici” ye güvenin.

İlişkilerinizde, olgunlaşın, karşınızdaki kişinin sizden farklı olmasına izin verin. Birlikte yaşadığınız kişileri, hiçbir zaman değiştirmeye çalışmayın. Birbirinize sevgi, huzur ve iyi niyet yansıtın. Bu titreşimler karşılıklı güven, şefkat ve saygıya dönüşecektir.

Birlikte olduğunuz kişiyi garanti görür, ona sahip olduğunuzu düşünürseniz, İlahi Yasalardan birisine karşı gelmiş olursunuz. Sonunda bir gün terk edilirsiniz. İlişkinin bir gün bitme ihtimalinin farkındalığı, birlikteliği sonsuz kılabilir. Birlikteliklerde, her şeyi paylaşmak zorunda değilsiniz, önemli olan farklılıklara saygı göstermektir.

Evlilik, iki bireyin yan yana yürüdüğü bir süreçtir. Bireysellikleri öldürmeye başladığınız zaman, evliliği yıpratmaya başlarsınız. Zamanla ilgi azalır, özen kaybolur, o hep yanı başında var olana dönüşür, ilişki tükenir. Tüketilmiş ilişkileri ısrarla sürdürmek de yanlıştır. Bu durumda ayrılmak, doğru seçenektir. Ayrılıktan sonra, ayrılığın acısını yaşamaya zaman ayırın. Kaçıp saklanmaya çalışmayın, başaramazsınız. Herkesin evli olmak gibi bir zorunluluğu da yoktur. Bazıları için yalnız yaşamak, doğru bir tercihtir.

Çocuklar, malımız değildir. Kendimizden bir tane daha yaratmamız gerekmiyor. Çocuklara kendi doğrularımızı, neleri yapıp, neleri yapmamalarını telkin etmek yerine, Evrensel değerleri benimsetmek gerekir. Çocukların, en fazla sevgi ve güven ortamına ihtiyacı vardır. Çocuklarınızı iyi yetiştirmek istiyorsanız; koşulsuz sevin ve özgürce hayatı deneyimlemesine izin verin.

Kimseyi kurtarmaya veya kimse tarafından kurtarılmaya ihtiyacınız yoktur. Herkes kendisinden sorumlu, herkesin çaresi kendi içindedir. Ne kimsenin başına gelenlerden sorumlusunuz, ne de sizin başınıza gelenlerden bir başkası sorumludur. Bütün bunlarla birlikte, güçsüz görünmemek adına abartılı güçlü görünmek, yardım istememek de yanlıştır. Gerçek güç, güçsüz yanlarımızı kabullenip, bunlarla baş etmenin yollarını bulmaktır. Kurtarıcılığı değil, yol arkadaşlığını seçin. “Kendini ve başkalarını kötülemekten vazgeç. Herkes senin oyun arkadaşın, onlar senin verdiğin rolleri oynuyorlar.” (Bülent GARDİYANOĞLU).

Dünyada zor insanlar da vardır. Bazıları kavgacı, huysuz, geçimsiz, acımasız, duyarsız olabilirler. Böyle bir insanla karşılaşırsanız, aynı şekilde karşılık vermeyin. Onların da içinde bir “İlahi Işık” var. Onları anlamalı, affetmelidir. Zor insanlara, onlardan gelen olumsuzluklara göre, aynı şekilde tepki verirseniz, onlardaki negatifliği üzerinize çeker, zamanla mutsuz ve hasta olursunuz. İyilikle karşılık verirseniz, kendinize bir koruma kalkanı yaratırsınız. Sizi rahatsız eden kişiye “Huzur içinde ol.” deme özgürlüğünüz var. Birisi tarafından incitildiyseniz, konuyu kafanızda büyütüp, beslemek yerine, kendisine incinen duygularınızdan bahsedin, onun özür dilemesine fırsat verin.

İlişkiye girdiğimiz zor insanları, hasta olarak görmeli, onlara kızmamalıyız. Hiç hastaya kızılır mı? Negatif insanlar, sonunda kendilerini hasta ederler. Hastanın, kendine yaptığının sorumluluğunu üstlenmesi, sabır ve şefkatle beklenmelidir. Onlara ancak şifa dilenmelidir.

Birisi size incitici bir şey söylediğinde; Hemen saldırmak, savunmak veya içinize kapanmak gibi bilinçsiz tepki vermek yerine, hiçbir direnç göstermeyin. Bırakın o sözler orada kimse yokmuş gibi, içinizden geçip gitsin. Bu, orada incinecek birinin bulunmaması gibidir. Bu, bağışlamadır. Bu şekilde incinmez hale gelirsiniz. Artık bu insan, içsel halinizi kontrol edemez hale gelir.

Aileniz, arkadaşlarınız ve çevrenizden mutlaka bir şeyler öğrendiniz. Öğrendikleriniz içinde acı tecrübeler de vardır. Bu değerli deneyimleriniz için, onlara ancak teşekkür borçlusunuz. Kötüyü oynayan kişi, aslında Yaratıcının gönderdiği, gelişimimize yardım eden, bir öğretmendir. En çok kızılanlar, zor derslerin öğretmenleridir. “Düşmanın sahip olduğu öfke, aslında onun en büyük düşmanıdır. Sakın onunla savaşa girme.” (Metin HARA). “Eğer birisine kızdıysanız, durun şöyle deyin; şu an sevgide kalmayı seçiyorum. Ben sevgiyim. İçinizden taşan sevgi, tüm Evrene yayılacaktır. Sevgi duygusuyla çevrenizdekilerin titreşimlerinin değişip, şifalandıklarını hayretle göreceksiniz.” (Bülent GARDİYANOĞLU).

Başkalarının söylediği ve yaptığı şeyler, siz izin vermediğiniz sürece sizi kızdıramaz, rahatsız edemez, üzemez. Hiç kimsenin, hiçbir şeyin, sizi iç huzurunuzdan ve sağlığınızdan uzaklaştırmasına izin vermeyin. Kimseyi kıskanmayın. Kıskanırsanız, enerjiniz o kişiye akar. Hayatınızdaki güzellikler, bereket sizde eksilmeye, kıskandığınız kişide artmaya başlar.

Başkalarının, sizin adınıza düşünmesine, karar vermesine izin vermeyin. İnsanların sizden yararlanmasına, sinir krizleri, ağlama nöbetleri gibi duygusal krizleri kullanarak, amaçlarına ulaşmalarına izin vermeyin. Böyle yapan insanlar, sizi köleleri haline getirmeye çalışan diktatörlerdir. Teslim olmayı reddedin. Kararlı ama kibar olun. Onların sahipleniciliğine ve bencilliğine katkıda bulunmayın. “Herkes hem kendi alanını korumak, hem de başkalarınınkini ihlal etmemeye özen göstermek zorundadır. Mutlu barışçıl, kaliteli ve sağlıklı ilişkiler, ancak enerji alanlarına duyulan saygı ile yaratılır ve yürütülür.” (Metin HARA).

Fedakârlık ile yardımseverlik farklı kavramlardır. Fedakâr insanlar, iyi insanlar değillerdir. Çünkü yaptıkları iyiliklerle, sinsice işleyen duygusal bir ticaret yaratırlar. Karşı tarafı, istemleri dışında, kendilerine borçlandırırlar. “Fedakârlık sevgi dilenciliğidir.” (Metin HARA). Fedakârlar, İlahi Sistemin “Enerji Alanlarının Dokunulmazlığı Yasası”nı ihlal ettikleri için, sonunda ya terk edilirler ya da hastalanırlar. Fedakârlık yapmanın altında, dışlanma korkusu yatar.

“Eğer acı çeken birine, bunun kendi seçimi olduğunu söylerseniz, onun zihinle özdeşleşme halini, daha da güçlendirirsiniz. Ona, düşüncelerinin ardındaki gözlemleyen olması gerektiğini söyleyin. Zihinle özdeşleşme hali, bir delilik biçimidir. Çoğu insan, çeşitli derecelerde bu hastalığı çekmektedir. Bu insanlara kızamayız, hiç hastaya kızılır mı? Şefkat duymak, bu kişilere karşı en doğru davranıştır.” (Eckhart TOLLE).

BAŞARI

Başarı, içinizdeki yaratıcı güç ile gelir. Önce hayal edin, sonra harekete geçin. Size gelen ilhama göre, planlarınızı uygulamaya başlayın. Başarılı olmak için yapmanız gereken, bilinçaltının düşündüğünüzü kabul etmesini sağlamaktır. Siz fikrinizin doğruluğuna inanın, bilinçaltınız gerisini halledecektir. Geleneksel yöntemlerden bağımsız düşünün ve plan yapın. Başarı için tek bir plana saplanmayın. Her zaman bir B bir de C planınız olsun.

Başarı için elinizden geleni yaptıktan sonra, endişe üretmeyin, olayları akışına bırakın. Zihninizi, ayrıntılara takılmadan, en iyiye yönelik beklentilerle meşgul edin. Böylece en mükemmel sonucu alacaksınız. Mutlu sonu hayal edin, o duyguyu yaşayın. İlahi Sistem, isteklerinizi gerçekleştirecektir. İlahi Yasalardan birisi de budur.

Küçüklüğünüzde size sıkça “Senden adam olmaz”, “Yapamazsın”, “Başaramazsın” denmiş olabilir. Başarılı olma yolunda, kendinizi hırpalamaktan vazgeçin. Kendinizi kimseye kanıtlamak zorunda değilsiniz. Şöyle düşünün “Doğal halimle başarılıyım”. Hata yapma korkusu içinde olanlar, başkalarını yargılarlar, açığını ararlar, mükemmeliyetçidirler. Bu halleri, onları çok yorar.

“Başarılı olmak korkusu” oldukça yaygındır. Başarının hayatımızı değiştireceğinden korkarız. Başarısızlık, bir son değildir. Sadece, yolunuzda yanlış bir adım attığınızın işaretidir. Başarısızlık durumlarında, “zor zamanların geçici olduğunu” hatırlamak iyi gelir. Asıl düşman, “Başarısızlık korkusu” dur. Yanlış karar vermekten korkmayın, korktukça daha fazla yanlış yaparsınız. Başarısızlık korkusunu zihninizden temizlediğinizde, hayatınıza mucizeler girmeye başlar.

Zihnimize işlenmiş başarısızlık korkularını (niyet karşıtları), kolay fark edemeyiz. Bunlardan bazıları:

- Bu imkânsız; zihninizde yapabilecekleriniz ve yapamayacaklarınızı sınıflandırarak, kendinizi bir işe başlamadan sınırlandırırsınız.

- Yeterince iyi değilim; bir işe başlarken, içinizde bir ses bunu söyler durur. Bu, otomobil sürerken bir ayağınız gazdayken, bir ayağınızın frende olması gibidir.

- Zaten işe yaramayacak; umutsuz olarak, bir işe başlamak veya hiç başlamamak, en yaygın niyet karşıtlarındandır.

- Tek bir çözüm yolu var; “ama” ile başlayan tümceler kuruyorsanız, alternatif çözüm yollarını kendinize kapatıyorsunuz demektir.

- Reddedilmek istemiyorum; planlarınızın engellenmesini, yalnızca siz seçebilirsiniz.

- Ben sıradan biriyim; bu duygu, hayatınızda doğru kararlar verme sorumluluğundan, kaçmaya yol açar. Başarısızlıklarınız için, birilerini veya bir şeyleri suçlarsınız.

Bir sorununuz olduğunda; mutlaka bir çözümü olduğunu bilin. Bu sorunun ayrıntılarına takılmadan, mutlu bir sonla bittiği hissini, yaşayın. Geçmişte yaşadığınız bir sorun çözümlendiğinde, ne kadar mutlu olduğunuzu hatırlayın. Her başarılı sonuç, bilinçaltınıza olumlu bir kayıt ekler. Bu kayıtlar da kendinize güveninizi arttırıp, sizi korku ve endişelerden uzaklaştırır. Başarılı biten her işin sonunda, kendinizi takdir edin, şükredin. Unutmayın, başarı bir sonuç değil, tercihtir.

İŞ VE PARA

Huzurlu, mutlu, keyifli olduğunuzda ve sevdiğiniz işi yaptığınızda başarılı olursunuz. Para da size gelir. Yapmayı sevdiğiniz işi bulun ve sonra o işi yapın. Ne iş yapacağınızı bilmiyorsanız, bilinçaltınızdan (İlahi Sistem) yol gösterilmesini isteyin. İlahi Sistemin, yol göstereceğine inanırsanız, yol gösterilecektir.

Para; bir sembol, bir enerji, bir değiş-tokuş aracıdır. Parayı siz birilerine verirsiniz, başkalarından da size gelir. İlahi Sistemin kaynakları sınırsızdır. Paranın akışı, denizin dalgaları gibidir. Suların çekildikten sonra, yeniden kabaracağını bildiğiniz gibi, parayı harcadıktan sonra, tekrar kazanacağınızdan da emin olun.

Parayı bir sevgili gibi düşünün. Peşinden çok koşarsanız, kaçar. Para, onu kıskanarak sahipleneni değil, özgürce seveni sever. Parayı “pis”, “el kiri”, zenginliğin, kötü bir şey olduğunu düşünürseniz, paranın size akışına karşı, güçlü bir direnç oluşturursunuz. Kendi bereketinizi engellersiniz.

Parayı, sevgiyle alıp, verin. Harcarken öfkeyle harcıyorsanız, para size geri dönmez. Faturalarınızı ve kredi kartı ekstrelerinizi sevin, çünkü onlar, ödeme gücünüzü gösteriyorlar. Düşüncelerinizi borçlarınıza değil, para kazanmaya odaklayın.

Sadece idare edecek kadar para istemeyin. Durumu idare etmek, başarı değildir. Zenginlik duygusu, zenginliği çeker. Siz güzel bir yaşam sürmek, bolluk ve bereket içinde yaşamak için hayattasınız.

İlahi Yasalardan birisi de “Enerjinin akışına izin vermek” tir. Para, eşya, emek, bilgi, eser, enerjidir. O nedenle, bunları kimseden karşılıksız almayın, aldığınızın karşılığında, bir şey verin. Böylelikle, enerjinin akışına izin vermiş olursunuz. Aksi halde, hayatınıza dengesizlik, huzursuzluk, zorluk, hastalık ve bereketsizlik çekersiniz.

Dengeli olarak, para enerjisinin akışına izin verin. Cimri olmayın. Parayı putlaştırıp, hayattaki tek amacınız haline getirmeyin. Zenginlik, tek başına sizi mutlu etmez. Kendinizi sadece sahip olduğunuz mal, para ve makamla tanımlamıyorsanız, onlar olmadan da yaşayabiliyorsanız, sorun yok. Zenginlik tek başına, bolluk bereket anlamına gelmez. Ama bolluk ve bereket, zenginliği de kapsar. Bolluk duygusuna sahip olursak, zenginliğin hemen orda olduğunu anlarız. Bilinçaltınızı, bolluk, bereket, sağlık ve huzur duygularına kodlayın. Son olarak şunu bilin, “yoksulluk bir zihin hastalığı” dır.

ŞÜKRETMEK

Şükretmek, “İyi ki var” demektir. Sahip olunanların farkında olmaktır. Hayatımızda olan insanlara, mallara ve olaylara odaklanmamızı sağlar. İçinde kendimizin de bulunduğu, “Bütün”e ve “Bir”liğe minnetin ifadesidir. İlahi Sistemin bize sunduğu armağanları, kabul ve takdir etmektir. Şükran duymak, Yaratıcı ile iletişim içinde olmanın farkındalığıdır. Şükretmek, İlahi Yasalardan birini yerine getirmektir.

Şükretmek, huzur ve kişisel gelişim sağlar. Huzursuz ve beklenti içindeki zihnin, şefkatli olabilmesi mümkün değildir. Çünkü streslidir, çatışmacıdır, empati kuramaz. Bu tür zihinler, değişim ve gelişime direnç gösterirler. Yaşam enerjisini boşa harcarlar.

Şükretmek, Varoluş’u doğru algılamanın yolunu açar. Şükür, gelişimimiz için, önemli bir araçtır. Zihnin onarılmasını, arındırılmasını sağlar. Şükretmek, bilinçaltına “Her şey yolunda” mesajı verir. Yaşamlarını sürekli şükrederek geçirenler, bilinçaltlarını olumsuz telkinlerden korurlar.

Hayatımızda olanlardan duyduğumuz memnuniyeti, şükrederek hatırlarız. Değer bildikçe, Yaratıcı size değer vereceğiniz, daha çok şey verir. Şükrettikçe hayatınıza, sağlık, huzur, mutluluk, güzellik, bolluk ve bereketin geldiğini göreceksiniz.

Eğer şükretmeyi ihmal edersek, hedefimizi ve yaşam amacımızı kaybederiz. Büyük bir ahenkle çalışan İlah Sisteme, sevgiyle uyum sağlamalı, sistemin bir parçası olduğumuz için, şükretmeliyiz. Şükretmek, dış koşullara bağlı olmayan bir seçimdir. Güne şükürle başlayıp, şükürle bitirmeli, her zaman ve her şey için, şükretmeliyiz. Gerçek ibadet, karşılık gözetmeksizin, Yaratıcı’ ya şükredebilmektir.

DUA

Dua etmek; istemek, niyet etmek, dilek dilemek demektir. İlahi Yasalara uygun dilenen her dilek, gerçekleşir. Bir dilekte bulunuyorken, istediğinizin gerçekleşmiş olduğu, duygusunu yaşayın. Sonra, o duyguyu bırakın gitsin. “İlahi Yol Gösterici” ye güvenin. Yolun size gösterileceğini bilin. Bir isteğiniz için niyetlendikten sonra, nasıl kısmına ve ayrıntılara karışmayın. İlahi Yasalardan biri de “İlahi Yol Gösterici” nin işine karışmamaktır. Dileğinizin karşılığı, beklediğiniz gibi gelmeyebilir. İlahi Sistemin karşınıza çıkardığı olaylara, insanlara, araçlara dikkat edin, fırsatları değerlendirin.

Birinin mutlu, huzurlu olmasını istemek duadır. Ama yalnızca “Benimle mutlu olmalı” derseniz, o artık dua olmaktan çıkar, içinde gerilim taşıyan bir tutkuya dönüşür. Sevgi, sahiplenme ile karıştırılmış olur. Dua, tüm Varoluş içindir. Şiddetli arzu ya da ihtiras ise, kişisel ve zihinseldir. Bu ayrımı, iyi fark etmek gerekir. Kendimizle beraber herkesin yararına olan dilekler, daha çabuk gerçekleşir. Her niyetinizde “Kolaylık ve sağlık” kelimeleri mutlaka bulunsun, yararını göreceksiniz.

Büyü de bir çeşit duadır. Şifa çalışmaları ve şükretmek de bir çeşit büyüdür. Büyüler, herkesin yararına olmalı, kimsenin hayatına müdahale edilmemelidir.

Diğer yandan, bedduadan uzak durmak gerekir. Çünkü kötülük yapanla, kötülük dileyen, aynı negatif enerjiyi üretir. Üretilen her enerji, tüm Varoluşu ve tanımadığımız birçok kişiyi de etkiledikten sonra, sahibine geri döner.

EMEKLİLİK, YAŞLILIK VE ÖLÜM

Emeklilik, yeni bir başlangıç olabilir. Çevrenizin, size yaşlanma ve işe yaramazlık ile ilgili sunumlar yapmasına, izin vermeyin. Sabır, kibarlık, sevgi, keyif, mutluluk, anlayış ve bilgelik, asla yaşlanmayan niteliklerdir. Bunları işleyip, ifade ederseniz, zihinsel ve bedensel olarak genç kalırsınız.

Eğer emekli iseniz, İlahi Yasalar, bilinçaltının mucizeleri ile ilgilenin. Yeni konular üzerinde çalışın, yeni fikirler keşfedin. Ruhunuzun, zamansız, yaşsız ve sonsuz olduğunu bilin. Unutmayın, siz sonu olmayan, sınırsız bir hayatın çocuğusunuz.

Birçok kişi, yaşlanma adını verdikleri, sondan korkarlar. Bu onların hayattan korktukları anlamına gelir. Oysa hayat sonsuzdur. Yıpranmalardan tek başına yıllar sorumlu değildir. Zihnimiz ve bedenimiz üzerinde, yaşlandırıcı etkisi olan şey, zamanın kendisinden çok, ona dair duyduğumuz korkudur.

Yaşlanma dediğimiz değişimi, memnuniyetle karşılamamız gerekir. İnsan hayatının her aşaması, sonu olmayan yolda bir adımdır. Yaş, yılların uçup gitmesi değil, bilgeliğin şafağıdır. Bilgelik; bilinçaltındaki büyük manevi güçlerin farkına varmak ve mutlu bir yaşam sürmek için, bu güçleri nasıl kullanacağını bilmektir. Bütün vücudunuzda bilinçaltınızın mucizevi iyileştirici ve yenileyici gücünü hissedin. İlham aldığınızı, desteklendiğinizi, yenilendiğinizi ve manevi olarak şarj edildiğinizi bilin ve hissedin. “Yaşlandım” yerine “İlahi hayatta bilgeleştim” deyin.

“Bunun için çok yaşlıyım” diyerek hiçbir fırsatı kaçırmayın. Bu düşünce, zihinsel ölümü getirir. Eğer işinizin bittiğine inanırsanız, bilinçaltınız bu inancı kabul edip, uygulamaya geçirecektir. Bu yüzden, bazı insanlar otuz yaşındayken yaşlıyken, bazıları sekseninde genç kalır. Eğer sürekli, güzel, iyi şeyler düşünürseniz, ruhsal açıdan genç kalırsınız. Kendimize hedefler koyup,gerçekleştirmek için çalışmazsak, bilinçaltımız sorunlar üretip, onlarla oyalanır.

Aydınlanma yolunda yürürken, ölümün yükü azalır. Ölümün yükü azaldıkça, yaşamın değeri artar. Ölüm, oturduğumuz ev eskidiğinde, yeni bir eve taşınmak gibidir. Büyük düşünür Mevlana, ölüm gününü bir başka yaşama doğuş günü olarak, kabul etmiştir. “Ölüm günüm, düğün günümdür” dediği için, ölüm yıldönümünü (17.12.1273) anma törenlerine, düğün veya vuslat günü anlamına gelen “Şeb-i Arûs” denilmektedir.

İnsanların ölüm dediği şey, başka bir yaşam boyutuna, olan yolculuktur. “Eğer ölüm korkusu mevcutsa, bu yaşamla ilgili doldurulmamış boşluklar var demektir. Dolu dolu yaşayın. Ölüm, büyük bir rahatlamadır. Tam ve yoğun yaşayıp yorulduktan sonra, ölüm bir dost gibi gelecektir. Tüm günün yorgunluğundan sonra, nasıl güzel bir uyku çekiyorsanız, ölüm de öyle gelecektir. Üzüntünüzü kutlamaya çevirebildiğiniz zaman, ölümünüzü de yeniden doğuşa çevirebilme yetisine sahip olacaksınız. Ölüm geldiği zaman bunu kutlayabilir, mutlulukla ayrılabilirsiniz. Bunu deneyin, kaybedecek bir şeyiniz yok.” (OSHO).

“Ölüm geldiğinde, muhteşem bir şeyden sadece birkaç adım uzakta olduğunuzu bilin. Bu durumda mutlu olmazsınız ama korku ve acı, çok derin bir yerden gelen iç huzuru ve dinginliğe dönüşecektir. Bu duygu, Yaratan’ın tüm anlayışları aşan huzurudur. Bu huzurla birlikte, ölümsüz olduğunuzun idraki gelir. Bu his, zihin düzeyinde değil, Var’lığınızın derinliklerinden çıkan bir idraktir. Herhangi bir kanıta ihtiyaç duymadan mutlak şekilde emin olmaktır.” (Eckhart TOLLE).

Cennet, gidilecek bir yerden çok, olunacak bir durumdur.

OLUMLAMA YAPMAK

Olumlama yapmak (Afirmasyon); bilinçaltını olumlu (pozitif) düşüncelerle kodlamaktır. Bir anlamda dua etmektir. Olumlama yapmak, bilinçaltının travmalardan arınmasını sağlar. Bir şeyin varlığını reddetseniz bile, aslında reddettiğiniz şeyin varlığını, beyan etmiş olursunuz. Bir olumlu düşünceyi tekrarlamak, o şeyin var olduğunun kabul edildiği, zihin haline götürür. Olumlama yaptığınız her konuda, dileklerinizin gerçekleştiğini görürsünüz.

Dileklerinizin gerçekleşmemesindeki neden, güven eksikliği ve çok fazla çabadır. Çok fazla zihinsel çaba; endişe ve korku oluşturarak, istenenin tersini, ortaya çıkarır. Rahatlık işi çözer.Olumlama yaparken, sufi nefesi almak, etkiyi arttır. Bu öğretinin doğruluğunu; çok önem vermediğiniz, aklınıza sık gelmeyecek bir konu seçip, deneyebilirsiniz.

İsteklerinizin gerçekleşmesine zaman verin. Bir dilekte bulunur da çok geçmeden, gerçekleşmediğini düşünmeye başlarsanız, isteğinizin olmadığına odaklandığınız için, arzunuz gerçekleşmeyecektir.O konuyu hiç aklınıza getirmeden, beklerseniz, İlahi Sistem, bir olaylar zinciri hazırlar, isteğinizi çeşitli vasıtalarla yerine getirir. Örneğin; "Giderek daha çok parayı, bolluk ve bereketi seçiyorum." diye düşündünüz (niyetlendiniz), eğer 3 gün sonra “Param yok” derseniz, “Yok”luğa odaklanıp, hayatınıza yokluğu çekersiniz.

Olumlamalarınızı bilinçaltına telkin etmenin bir yolu da yazıp, görebileceğiniz yerlere asmaktır. Çünkü bilinçaltı, bilincin dikkat etmediği şeylere dikkat eder. Örneğin bir ortamda bilinciniz oradaki insanlara, konuşmalara odaklanırsa, bilinçaltınız kokulara, görüntülere odaklanır. Bilinçaltı, bilincin fark etmediği şeyleri fark eder.

Duygular, sözcükler ve düşüncelerden güçlüdür. Olmasını istediğiniz şeyleri, olmuş gibi hayal edin, isteğinize kavuşmuş olmanın mutluluğunu hissedin. Sonra o konuyu serbest bırakın, unutun gitsin. Bu teknik, çok etkili ve eski bir dua yöntemidir.

Olumlama yapmanın en iyi zamanı, uyumadan hemen önce ve uyandıktan hemen sonrasıdır. Uyku halindeyken, bilinç büyük ölçüde geri çekilir. Bilinçaltı ise hiç uyumaz, her zaman görev başındadır. Bilinçaltını kodlamak için en uygun zaman, uykudan hemen öncesi ve sonrasıdır. Yatağa girince, uyumadan önce olmasını istediğiniz şeyleri, olmuş gibi hayal edin, gözünüzde canlandırın, isteğinize kavuşmuş olmanın mutluluğunu hissedin. Huzur içinde uyuyup, keyifli uyanın. Birçok sorunun cevabını, derin uykudayken buluruz. Bu nedenle, uykuya geçmeden önce, bilinçaltına bir sorununuzu çözme görevi verin, inanır ve güvenirseniz, çözüm size sunulacaktır.

Geçmişte yaşadığımız ya da atalarımızın yaşadığı acılar, bilinçaltımızda duygusal düğümler (travmalar) olarak kayıtlıdır. Bu travmalar, hastalıklara yol açmaktadırlar. Bu duygusal düğümlerden, hem kendi sağlığımız, hem de neslimizin sağlığı için, arınmak gerekiyor.

Bildiklerimizle değil, alışkanlıklarımızla yaşıyoruz. Düşüncelerimiz duygularımızı, duygularımız alışkanlıklarımızı, oluşturuyor. Öyleyse hayatınızı huzurlu, mutlu, sağlıklı ve bolluk içinde geçirmek için, düşüncelerinize dikkat edin. Bilinçaltına önceden yapılmış olumsuz kayıtların negatif etkisini, daha yoğun ve olumlu bildirimler yaparak, ortadan kaldırabilirsiniz.

OLUMLAMA TEKNİKLERİ

1) Olumlamalarınızı, inanarak yapın:

Dileklerinizin gerçekleşebilmesi için öncelikle, zihninizin isteklerinizi makul bulması gerekir. “İstemek” kelimesi, içinde bir miktar şüphe bulundurduğu için, olumlama yaparken “Seçiyorum”, “Kabul ediyorum”, “Biliyorum”, “Anlıyorum”, “Bağışlıyorum”, “Serbest bırakıyorum” ifadelerini kullanırsanız, zihninize isteklerinizi daha kolay kabul ettirirsiniz. Örneğin; ödeyemediğiniz faturalarınız var. “Çok para sahibi olmayı istiyorum” derseniz, zihniniz bu isteğinizi gerçekçi bulmaz, umutsuzluk ve çaresizlik kodlar. Onun yerine “Giderek daha çok para sahibi olmayı seçiyorum” derseniz, zihninizin buna bir itirazı olmaz.

2) Olumlamalarınız, olumlu cümle kalıplarında olmalıdır:

Tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş cümleler kurun. Eğer olumsuz cümle kalıpları kullanırsanız, bilinçaltınız o olumsuzluğa odaklanacak ve sonuç olumsuz olarak, size dönecektir. Bu koşulları, olumsuz veya reddedici düşüncelerinizle, kendinizin oluşturduğunu fark etmeniz uzun zaman alabilir. Örneğin; “Hasta olmak istemiyorum.” diye düşünürseniz, aklınıza önce “hasta olmak” gelir, sonra hasta olmak istemediğiniz. Bunun yerine “Sağlıklı olmayı seçiyorum.” demelisiniz.

3) Olumlamalarınız, şimdiki veya geniş zaman kipinde olmalıdır:

Olumlamalarınızda, gelecek zaman kipi kullanmayın. Kurduğunuz cümleler, şimdiki veya geniş zaman kipinde, olmalıdır. Gelecek zaman kipi kullanmak, beklentilerinizi hep ileri bir tarihe erteler. Siz de hep beklemede kalırsınız. Örneğin; korkularınız için “Giderek daha güvende olmayı seçiyorum.” diyebilirsiniz.

4) Olumlamalarınız, istediklerinizin miktarını kıyaslamalı olarak içermelidir:

Kıyaslamalı cümlelerle isteklerinizi belirtin. Böylece bilinçaltınız, isteğinizin miktarının neye ve ne zamankine göre, daha fazla olduğunu, tam olarak belirlesin. Aksi halde şimdiki durumu yeterli bulabilir. Örneğin; “İşimde, çok kazanmayı, seçiyorum” yerine, “İşimde, giderek daha çok kazanmayı, seçiyorum” demelisiniz.

5) Olumlamalarınız, isteklerinizi net olarak içermelidir:

Olumlama cümlelerinizde, istediklerinizin miktarlarını tam olarak belirtin. Sonunun nereye varacağı belli olmayan, hedefler koymayın. Bilinçaltınıza net mesajlar gönderin. Örneğin “Biraz kilo vermek istiyorum” dediğinizde, üç kilo mu? Beş kilo mu? Daha da fazla mı? Belli değil, sonuç kötü olabilir. Bunun yerine “Bedenimden beş kiloyu, sevgiyle göndermeyi seçiyorum” demek, daha doğru ve etkilidir.

OLUMLAMA ÖRNEKLERİ

Aşağıda olumlama tekniklerine göre kurulmuş, bazı örnek cümleler verilmiştir. Kendi olumlamalarınızı, bunlara benzer biçimde oluşturabilirsiniz. Olumlamalarınızı bir kâğıda yazıp, görebileceğiniz yerlere asabilirsiniz. Olumlamalar, ezber kalıplaşmış cümlelerle değil, içimizden geldiği gibi ve hissederek yapılmalıdır.

- Giderek daha sağlıklı, huzurlu, mutlu, uyumlu, şanslı, güçlü, güvende, başarılı, özgür, bolluk ve bereket içinde olmayı seçiyorum. Bütün bunları, hayatıma sevgiyle kabul ediyorum.

- Geçmişimde bana yaşattıkları korku, acı ve üzüntüler için, herkesi bağışlıyorum. Bana yaşattıkları deneyimler için, onlara teşekkür ediyorum. Bunları yaşamam ve deneyimlemem gerektiğini biliyor ve o anıları serbest bırakıyorum. Kendimi, olduğum gibi kabul ediyorum.

- Bana ve atalarıma haksızlık yapan, tanıdığım tanımadığım herkesi affediyorum. Zihnimde serbest bırakıyorum. Hepsine huzur diliyorum. Haklarında kötü konuşmuş ve kötü düşünmüşsem, onlardan özür diliyorum.

- Her konuda yeterli olmayı, sevmeyi, sevilmeyi, maddi manevi zenginliği, hayatıma sevgiyle kabul ediyorum.

- Yeniliklere ve değişime açığım.İlahi akışa güveniyor, kendimi olduğum gibi kabul ediyorum.

- Vücudumdaki fazla kiloları, sevgiyle kabul ediyor ve bedenimden gönderiyorum.

- Alışkanlıklarımdan, özgürleşmeyi seçiyorum.


KAYNAKLAR
Gardiyanoğlu, B. - Evrenin İlahi Dili
Küçükaksu, T. – Özgürlüğe Giden Yol
Hara, M. – Aşkın İstilası, Yol
Gün, N. – Sağlık Olsun
Tolle, E, - Şimdinin Gücü
Murphy, J. - Bilinçaltının Gücü
Dökmen, Ü. - Varolmak Gelişmek Uzlaşmak
Muslu, M.B. – Sağlığına Format At
Vartanyan, A. – Gerçekten Yaşıyormusun?
Bahar, B.C. – Yaşama ve Sağlığa Kuantum Bakış
Nur, M. – Dönüşüm Yolu
Sayarı, N. – İçindeki Gücün Sırrını Keşfet
Candan, E. - Ruhsal Güçleri Geliştirme Teknikleri
Murzaev, K. - Sakura
Osho - Ölmeden Önce Ölünüz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder